9 Temmuz 2018 Pazartesi

Bir Kız Kaçırma Olayı ve Sonrasında Yaşananlar - (Uzun Hali)



Anadolu’da bundan 10-15 yıl öncesine kadar özellikle de köylerde sevdiği kızı kaçırmak ya da sevdiği adama kaçmak bir hayli yaygındı.
Delikanlı, evlenmek istiyor ama düğün yapacak, çeyiz dizecek parası yok. Kız anası ve babası da işi kolaylaştıran birileri değilse çocuk ya sevdiğinden vazgeçecek ya kızı kaçıracak… Sevdiceğine, “Benim düğün yapacak param pulum yok, yakında olacağa da benzemiyor ama seninle de bir an önce evlenmek istiyorum, gel kaçalım.” diyor. Kızın da eğer ki gönlü varsa delikanlı için de başka da yol kalmadıysa kız bir gece evdeki bohçasını alıyor, düşüyor sevdiği delikanlının peşine…
Ya da delikanlı seviyor bir kızı… Kızın da delikanlıda gönlü var. Üç beş defa kızı istiyorlar babasından ama kızı isteyen daha varlıklı, daha itibarlı bir ailenin oğlu daha var. Kızın babası, allem edip kallem edip kızı veriyor bu varlıklı oğlana… Kız ve sevdiği delikanlı için kaçmaktan başka çare kalmıyor. Yine bir gece yarısı herkes derin uykudayken kız, bohçasını alıyor koltuğunun altına, düşüyor sevdiğinin ardına…
İşte buna “kız kaçırma” diyorlar.
Torosların saklı bahçesi, Adana’nın incisi Feke ilçesinin bir köyünde de zamanın behrinde bir kız kaçırma olayı vuku bulur.
Köyün güzel bir kızı vardır. Evlenme çağına gelmiş delikanlıların hemen hemen hepsinin aklında bu kızla evlenebilmek vardır. Köyün delikanlılarının neredeyse hepsi bu kıza sevdalıdır. Kimisi ana babasını yollar kızı ister, reddedilir; kimisi reddedilenleri gördükçe kızı istetmeye cesaret edemez. Ama hepsi de kız için yanar tutuşur. Dağlarda koyun keçi güderken türkü söyleyeni mi ararsın, kıza küçük çocuklarla mektup yollayanı mı ararsın, kızı bir kez görebilmek için evin çevresinden günde on kez geçeni mi ararsın?
Ancak bir sabah herkesi şok eden kara haber yayılır köye… Köyün gözdesi kız, komşu köyden bir delikanlıya kaçmıştır. Kaçtığı delikanlı da öyle ahım şahım biri değildir. Köydeki delikanlıların çoğu, kaçtığı adamdan daha yakışıklı, daha zengin hatta çok daha delikanlıdır. Ama gelin görün ki gönül bu… Ota da…

Neyse kız kaçmıştır, yapacak bir şey kalmamıştır.
Aradan birkaç ay geçtikten sonra kızın kayınpederi kızı peşine takar, ailesiyle barıştırmak için babasının evine getirir.
Bunu haber alan köyün delikanlıları intikam almaya karar verir. Köyün çıkışında, ıssız bir yerde toplanıp saklanırlar. Kız ve kayınpederi oradan geçerken çıkarlar meydana… Aslında bir şey yapacakları da yok ya, amaç biraz korkutup intikam almak…
Emmi, kızı bırak sen git, derler. Adam, yaşlı… Yalvarır, etmeyin gençler, ayıptır, günahtır…
Yok, der köyün delikanlıları… kızı bırakacaksın sen gideceksin…
Adamı biraz söyletip kızı biraz korkuttuktan sonra yol verip gönderirler kızı ve kayınpederini…
Ancak yaşlı adam, yaşananlara çok bozulmuştur. Akşam evinde sabahı zor eder. Sabah erkenden komşu köye gider ve köyün birinci ihtiyar azasının yanında alır soluğu… Ağlamaklı bir şekilde anlatır mevzuyu… Aza, yolunu kesenlerin kimler olduğunu öğrenir. Sen merak etme emmi, ben gereğini yapacağım, der. Adama güzel bir kahvaltı yaptırır, yollar evine…
Çağırttırır o delikanlıların hepsini köy odasına ve köyün ileri gelenlerini de çağırır. Bir saate kalmaz tüm delikanlılar ve köyün ileri gelenleri gelmiştir. Delikanlılar, niçin çağrıldıklarını ve başlarına ne geleceğini biliyorlar ama yapacak bir şeyleri yoktur. Çağıran adam, herkesin hem çok korktuğu hem çok sevip saygı duyduğu biridir.
Delikanlılar köy odasında duvarın dibine tek sıra hâlinde dizilmiş, dizleri titreyerek beklemektedir. Az sonra köyün yaşlılarıyla köyün azası odaya girer. Oda sükût etmiş, duvarda yürüyen karıncanın ayak sesleri işitilir durumdadır.
Sorar gençlere sizi niye topladım buraya diye… Ama cevap verebilecek cesarete sahip olan yoktur. Aza, olayı kısaca özetler ve köyün ileri gelenlerine sorar, ne yapmak lazım gelir diye. Herkes, en iyisini sen bilirsin der. Bunu diyenlerden birkaçının oğlu da vardır delikanlıların içinde…
O zaman delikanlılar dışındaki herkes, dışarı çıksın der köyün azası… Herkes çıkar dışarıya ve azayla gençler kalır baş başa…
Adamlar dışarıda olacakları beklemektedir. Beklemeleri fazla uzun sürmez.
Pat küt, öldüm anam, yandım, elini ayağını öpeyim vurma gari sözlerinden sonra kapı açılır ve delikanlının birinin kafası kapıda görülür ve arkasından yediği tekmeyle kapının karşısındaki duvara yapışır ve bir çuval gibi yere yığılır. Yere yığılan kişi, dirseğiyle burnundan ve yüzünden akan kanı silip arkasına bakmadan kaçmaktadır.
Bu sahne diğerleri için de aynen devam eder.
Ancak ikisi bir olsa azayı hastanelik edebilecek olan delikanlıların hiçbirinin aklına bu adama karşılık vermek ya da dövmek gelmez. Hatta bırakın dövmeyi, sen kim oluyorsun da bize karışıyorsun demeyi bile akıllarının ucuna getirmezler. Çünkü yedikleri haltın farkındadırlar ve büyüğe saygı diye bir şey vardır, bir de suçun verdiği utanç vardır. O dönemde hâlâ utanma hasletini yitirmemiştir insanlar ve utanma duygusu, büyüğe saygı, birçok suçun önüne geçmektedir.
Ve uzun yıllar boyunca bir daha böyle bir olaya şahit olunmamıştır o köyde… Yaşanan bu olay, dilden dile anlatılmış; böyle bir suçu işlemeyi aklından geçiren olsa da cesaret edememiştir.
Bu olayı niçin anlattım? Son zamanlarda yaşanan çocuk kaçırma, taciz tecavüz olaylarına dikkat çekmek için anlattım. Şimdi eksik olan işte bu toplumsal baskı, utanma duygusu, yaptığına pişman edecek bir mekanizmanın olmaması… O zaman bir suç işleyenin yaptığı yanına kâr kalmıyordu, bu sebeple de suç oranı çok düşüktü. Şimdi ise “bana necilik, neme lazımcılık” almış başını gidiyor. Utanma duygusu da kalmayınca millette, istenmeyen olaylar her geçen gün artarak devam ediyor.
Bizim tekrar büyüğe saygının, utanma duygusunun, diğerkâmlığın, yardımlaşmanın olduğu günlere dönmemiz lazım!..

Not: Köyü, köyün azasını merak edenler olursa Adana’nın Feke ilçesinin Gaffaruşağı köyüne gelsin tanıştırayım kendilerini. O aza, benim babam Gaffar Ersin olur. Hâlâ köyde sevilip sayılır, eskisi gibi asıp kesemese de sohbeti hâlâ çok sevilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder