27 Kasım 2016 Pazar

İyi ki Varsın CHP!..

Düşünüyorum da ülkede iyi ki CHP var. CHP olmasa ülkemiz; krizlere, kargaşalara, fitnelere karşı böylesine şerbetli olamazdı. Eğer ki CHP olmasa milletimiz arasında bu kadar birlik ve dirlik olamazdı. Milletimiz; değerlerine, dinine bu kadar sahip çıkıp onları koruyamazdı. Zamanla yozlaşıp kendi değerlerimizi terk etmediysek bunu CHP'ye borçluyuz. İyi ki varsın CHP!..

Bakıyorsunuz CHP iktidarında camiler ahıra çevrilmiş, Kur'an öğrenmek yasaklanmış, ezan Türkçeye çevrilerek ucubeleştirilmiş, bir şapka kanunu çıkarılarak yüzlerce insan asılmış ve şehirler bombalanmış; bir âlim (İskilipli Atıf Hocaefendi) kanun çıkmadan üç yıl önce yazdığı bir makaleden dolayı idam edilmiş. Bunları gören Müslümanlar ne yapmış? Özüne dönmeyi hatırlamış, kendine unutturulmaya çalışılan ne kadar değer varsa hepsine daha bir sıkı sarılmış; CHP dışında kim varsa orada saf tutup kenetlenmiş. Bunu sağlayan CHP'ye nasıl minnettar olunmaz? İyi ki varsın CHP!..

Millet İstanbul'un fethiyle gururlanıp fethin sembolü ve Fatih Sultan Mehmet'in yadigârı Ayasofya'ya gönülden bağlı iken CHP ne yapmış? Kiliseye çeviremediği için Ayasofya'yı müzeye çevirmiş. Millet hâlâ Ayasofya'da kılacakları bir namazın hayaliyle yanıp tutuşuyor, CHP hâlâ milletin değerleriyle vuruşuyor!.. Değerleriyle savaşta, düşmanlarıyla oynaşta olan CHP'ye karşı olmak da millet için hep revaçta!.. Millete bu bilinci kazandıran CHP'ye kızmak mı lazım, yoksa varlığı için dua mı etmek lazım? İyi ki varsın CHP!..

Millete sırtını dayayarak iktidara ulaşamayan CHP, darbelere alkış tutup darbecilerle iş tutmuş. Darbecilerle birlik olup başbakan ve bakan asmış, halka sürekli korku pompalamış; demir yumruk olup halkın kafasına inmiş hep. Ama millet ne yapmış? CHP yönünü nereye çevirmek istediyse tam ters istikamete yönelmiş, CHP'yi kalabalıklar içinde yalnız bırakmış. Milleti hep bir arada tutmuş CHP'nin yaptıkları!.. Eee bu durumda CHP'ye teşekkür etmek gerekmez mi? İyi ki varsın CHP!..

28 Şubat gibi bir zulüm dönemi yaşatıp çeşitli şekillerde ayrışmış, birbirinden uzaklaşıp birliğini yitirmeye başlamış Müslümanların tekrar bir araya gelmesini, yek vücut olmasını sağlayıp milletin değerleriyle yoğrulmuş kadroların iktidar olmasını ve uzun yıllar iktidar kalmasını sağlayan CHP zihniyetine bir alkışı, bir teşekkürü çok görmeyin!.. Tek isteği, inandığı gibi yaşamak olanları hapislere tıkan; 28 Şubat'ın mimarlarını partilerine alıp meclise sokan CHP zihniyetini minnetle anmak(!) boynumuzun borcudur!.. Millete, milletin değerlerine bu kadar aleni savaş açmasa bizler CHP'yi sıradan bir parti sanacaktık. "CHP, bir parti değil; Türk'e dinini, dilini ve özünü kaybettirmeye memur, bir katliam müessesesidir."sözüne vakıf olamayacaktık, O zaman CHP'ye kızmayıp CHP'nin kıymetini bilelim!.. İyi ki varsın CHP!..

Hiçbir zaman devletin, milletin yanında saf tutmayan; devlete savaş açan, millete ve değerlerine düşman olanlarla omuz omuza olan CHP'yi de anlayın bir zahmet!.. CHP olmasa teröre savaş açanla teröre kucak açan arasındaki farkı bu millet nasıl anlayacaktı? İyi ki varsın CHP!..

Namussuz Namuslu

"Dışının görünüşü içinin aynasıdır;

Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır."

dizelerini tekrar eder "Reçete" şiirinde Üstad Abdurrahim Karakoç!.. Son günlerdeki "tecavüzcüye af yasası" diye beyaz Türklerin ve onların temsilcisi durumundaki muhalefetin yeri yerinden oynatması, bana üstadı ve bu şiirini hatırlattı.

"Namus, bekâret, ahlak, gelenek" vb. kavramları ayak bağı görüp milletin önem verdiği bu değerleri yok etmek için elinden geleni yapanlar, bir anda ehl-i namus olup ahlak abidesi kesildiler. Tabii ki hepimizin bildiği gibi amaç; üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek!..

Yıllardır bebeklikten itibaren kız çocuklarına ne kadar açılırlarsa o kadar güzel olacaklarını; ahlak, namus, edep kavramlarını ne kadar terk ederlerse o kadar modern ve saygın olacaklarını empoze edenler, bir anda ahlak timsali oldular.

Yıllardır "Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır!" deyip müstehcenliği teşvik edip örtülüleri öcü gibi gösterenler, bekâretin ve bekârete önem verenlerin ne kadar banal ve yobaz olduğunu gencecik beyinlere kazımak için atmadık takla bırakmayanlar, şimdi kalkmışlar tecavüze karşı olduklarına inanmamızı bekliyorlar.

"İç votkayı, şarabı; sokaklarda nâra at.
Medeniyet sizlerle yükselmektedir kat kat(!)
Çeşni ruha gıdadır, her gün bir yatakta yat..."

öğüdünü(!) TV'lerden, İnternetten, eğitim kurumlarından her gün kızlara ulaştırıp taciz ve tecavüzün artması için âdeta ortam hazırlama yarışında olanlar; şimdi kalkmışlar namus edebiyatı yapıyorlar!..

"Artist ol, filim çevir; ismine yıldız derler...
Bin kez kürtaj yaptırsan gene sana kız derler!
Çıplak resim çektirsen, ne şahane poz derler."

diyerek bir cinayet olan kürtajı savunup küçücük kızları bu iğrenç fikirlerine alet edenler, zinanın serbest olmasını ve zina edenlere sınırsız özgürlük verilmesini savunanlar; şimdi ailelerin izniyle nikâh kıymış olanlarla ilgili yapılan bir düzenlemeyi yalanlarla, iftiralarla amacından saptırıyorlar.

"Mayoyla endam göster, git jürinin önünde,
Mahremini teşhir et her birinin önünde,
Seçil bir kraliçe imtihanın sonunda."

diyerek daha çocukluktan çıkmamış kızları, aç kurtların önüne atıp onları cinsel meta hâline getirenler, şimdi kız çocuklarını koruyacak öyle mi? Siz "ahlak, namus, edep" gibi kavramlardan sınıfta kalalı çok oldu. Bu konularda söz söyleyecek en son kişiler sizlersiniz.

Son söz olarak: Bu yasanın eksikleri, yanlışları olabilir; düzeltilmesi gerekebilir. Nitekim yeniden komisyona da gönderildi. Bu konuda hukukçular bir araya gelip tartışır, varsa uygulamada doğacak sakıncalar giderilir ve yasa tekâmüle erdirilebilir. Ancak bir ihtiyaçtan hareketle çıkarılmaya çalışılan bu yasa için hiçbir yapıcı öneri getirmeden algı operasyonu yapanlara çok fena öfkeliyim.

Yıllarca çocuk yaştaki kızları teşhir edip cinsel obje olarak kullananlar, içki masalarına meze yapanlar, nikâhsız birliktelikleri teşvik edenler; bir defa ahlaklı olsunlar ve sussunlar!..

Yine bu tartışmalar, Şener Şen'in oynadığı "Namussuz Namuslu" filmini aklıma getirdi!.. İzleyin bakalım, sizin aklınıza da bu tartışmaları getirecek mi?

Bitmeyen 28 Şubat Soğuğu

Başörtüsü, yüzlerce yıldır Müslüman kadınların başını örttü; kiminin ise aklını, ruhunu, vicdanını… Başörtüsü, başını inancı gereği örteni yüceltirken aklını ruhunu, vicdanını örtenleri ise insanlıktan çıkardı.

Ülkemizde yıllarca sürdü başörtüsü zulmü… 28 Şubat sürecinde ise zulüm zirveye çıktı. Önce üniversitelerde başladı zulüm. Başörtülüler, yıllarca alın teri dökerek kazandıkları, analarının ak sütü gibi helal olan üniversitelerden tek tek atılmaya başlandı. Başörtülülere zindan edilmişti tüm üniversiteler. Sonra bütün kamu kurumlarından ayıklandılar.

Geride ne hazin öyküler bırakılmıştı. Kimi öğrenciler, ailesinden habersiz okulu bırakmış; uzun zaman okulu bıraktığını kimseye söyleyememişti. Kimisi, ailesinden gereken desteği alamamış; okulu, ailesi, inancı arasında kalmış, psikolojisi bozulmuştu. Kimisi, hiç istemeye istemeye ülkesini terk ederek yurt dışında eğitimine devam etmek zorunda kalmıştı.

Şimdi üniversitelerde tamamen, devlet kurumlarında ise büyük oranda başörtüsü yasağı kalktı çok şükür.

Ancak kaybolan yıllar, heba edilen emekler, yıkılan hayaller geri gelmiyor. O dönemde alın teri dökerek girdikleri üniversitelerden acımasızca atılan üniversiteli hanımefendilere yeniden üniversiteye dönme hakkı tanındı ve birçoğu da okulunu yıllar sonra da olsa tamamlayabildi. Bir kısmı ise çoluk çocuğa karışmış olduğu için, okulunun bulunduğu şehirlerden farklı şehirlere yerleşmiş olduğu için vb. sebepler dolayısı ile okulunu bile tamamlayamadı.

Okulunu tamamlayabilen şanslı(!) hanımefendiler için ise bu defa farklı bir problem var: Okul bitmiş, diplomalarını almışlar ve çalışmak istiyorlar. Ancak gelin görün ki şartlar çok değişti. Eğer ki zamanında okullarını bitirseler devlet kademelerinde çok rahat iş bulup çok iyi şartlarda çalışıyor olacakken şimdi neredeyse çocukları yaşlarındaki insanlarla KPSS'de yarışmaları ve onları geçmeleri isteniyor!.. Hâlbuki onların mezun olacağı zamanlarda üniversite bitiren herkes isterse kendi bölümüyle ilgili devlette iş bulabiliyordu.

Bu hanımefendiler; o dönemin devlet yöneticileri ve kamu görevlileri tarafından zulme uğradılar, hayatları altüst edildi, hayalleri yıkıldı. Zararlarını tamamıyla telafi etmek, yaşanmışlıkları yok saymak mümkün değil ama en azından o zaman negatif ayrımcılığa maruz kalmış bu insanlara şimdi pozitif ayrımcılık yaparak uğradıkları haksızlığı bir nebze olsun azaltabilir devlet yöneticileri!..

Bu insanlar, herhangi bir koşula bağlı olmaksızın devlet kademelerinde istihdam edilebilir. Bu da bir lütuf olarak değil de verilmek de geç kalınmış bir hak olarak yapılmalı!.. Çünkü bu insanların inandığı gibi yaşama isteğinden başka suçları(!) yoktu!..

28 Şubat sürecinde zulme uğramış bu hanımefendiler, seslerini duyurmak için "28 Şubat Kadın Platformu" adında bir platform kurmuşlar. Devlet yöneticilerinden tek beklentileri, iade-i itibar görmek!.. Bence istek ve beklentileri de çok makul, oldukça alçakgönüllüler!.. Bu insanlara devlet, öncelikle maddi ve manevi tazminat ödemeli; sonrasında ise kaybolan yılların kısmen de olsa telafisi için aynı dönemde okuyup da devlet kademelerinde olan insanların seviyesinde iş imkânı sağlamalı!..

Bu konuda başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere hükûmet yetkililerinin bir an önce hareket geçmesini bekliyoruz!..

Şimdi değilse ne zaman???

Emrolunduğun Gibi Dosdoğru Ol; Allah Var, Gam Yok!..

Dünya gittikçe yaşanmaz bir hâl alıyor!.. İnsan, bazen umutsuzluğa kapılmıyor değil hani!.. İslam dünyasının ve Müslümanların içinde bulunduğu durumu, akan Müslüman kanını, ülkemiz dâhil olmak üzere insanların Müslümanlara bakış açısını ve tüm dünyanın Müslümanlara karşı şerde birleştiğini gördükçe karamsarlığa kapılmıyoruz desek yalan olur!..

Ama sonra "Allah bize yeter, o ne güzel vekildir!" (Âl-i İmran, 173) ayeti imdadımıza yetişiyor. "Ve kim Allah'a güvenirse o, ona yeter." (Talak, 3) ayeti rahatlatıyor. Yine "Gevşemeyin, hüzünlenmeyin! Eğer (gerçekten) iman etmişseniz üstün olan sizlersiniz." (Âl-i İmran, 139) ayeti tüm karamsarlığımızı umuda tebdil ediyor.

Sonra Müslümanlara (şimdilik) kan kusturanlara, İslam düşmanlarına, kendini "mikro tanrı" gören kibir abidelerine dönüp "Siz kimsiniz ya hu!.. Varlık sebebiniz bir damla su, sonunuz bir avuç toprak değil mi?" diyorum!..
Bende bir rahatlık, bir rahatlık ki sormayın!.. "Allah var, gam yok!" diyebildiğim ölçüde gam ve keder terk ediyor beni!..

"Ateşini söndürdün, suyunda kaldın,

Sütünü içtin de koyunda kaldın,

Bir ömür yaşadın, oyunda kaldın,

Dünyayı evlattan, maldan mı sandın?"

demiş ya şair!.. Ben de dünyaya bağlılığım azaldıkça Allah'a bağlandığımı görüyorum, Allah'a bağlandıkça da "Bu dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir!" (Ankebut, 64) ayeti sarıp sarmalıyor beni, oyun ve eğlenceye çok kapılmaya gerek olmadığını anlıyorum.

Şair, "Derman arardım derdime/Derdim bana derman imiş." demiş... Derdimiz dermanımız, dermanımız derdimiz çoğu zaman!.. Dünya dertleri bizi biz olmaktan çıkarıyor, dünya dertlerini terk edince o dertler var ya dermana dönüşüyor. Para derttir, makam derttir, şan şöhret derttir!.. Ancak sen bu dertleri gönlüne koymazsan; parayı, makamı, şan ve şöhreti insanlığa hizmet için kullanırsan o dertler derman oluyor. Aksi takdirde her biri yılan olup sokuyor seni!.. "El kârda, gönül yârda" olunca kâr da yâr da hep bizim oluyor. Ancak "gönül kârda, el yârda" olunca kâr ziyana, yâr yabana dönüşüyor bizim için!..

Atalarımızın, "Ağılda oğlak doğunca derede otu biter." sözü aklıma gelince rızık kaygısı çektiğim zamanlara bir kez daha tövbe ediyorum. Rızkı garanti eden Allah'sa rızkın olanı engellemeye kimin gücü yeter ki!.. Siz hâlâ rızkınızı patronunuzdan, müdürünüzden vb. biliyorsanız tez zamanda kendinize gelin!..

"O dilerse azlar çok olur,

O dilerse varlar yok olur,

O dilerse açlar tok olur,

Tokluğu paradan puldan mı sandın?"

diyen şaire iyi kulak verelim. Rızkı verenle vesile olanı karıştırmayalım!.. Aksi takdirde kula kul olmaya başlıyorsunuz ve farkında bile olmuyorsunuz!..

"Allah'a güven, sa'ye sarıl, hikmete râm ol,

Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol"

demiş İstiklal Şairimiz M. Akif Ersoy!.. Müslümanca bir hayat sürmek, zelil olmamak için yapmamız gereken Allah'a güvenip doğruluktan ve doğru yoldan ayrılmamaktır. "Festakim kemâ ümirte!.." (Hud, 112) "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!.." demiş Rabbimiz!..

Emir büyük yerden, başka şansımız ve bahanemiz yok!..