10 Mart 2018 Cumartesi

Türkiye'de hukuk katliamı, 28 Şubat ve Şahimerdan Sarı Hoca

Türkiye'de cumhuriyet kurulduğu günden beri adalet kurumu hakkıyla işlememiş, hukuk sürekli birileri tarafından katledilmiştir.

İstisnalar, istisna uygulamalar olmakla birlikte hukukun gücü değil de gücün hukuku geçerli olmuştur ülkemizde genellikle!..

Geçmişten günümüze yaşanan olayları, mahkemeleri, mahkemelerin verdiği kararları şöyle bir incelediğimizde eleştirilecek çok şey olmasına rağmen yine de adalet ve hukuk konusunda içinde bulunduğumuz zamanın en iyi zamanlarımız olduğunu söylemek çok yanlış olmasa gerek!..

İstiklal Mahkemeleri'nde estirilen terörü, muhalif olan -Necip Fazıllar, Osman Yüksel Serdengeçtiler gibi- herkesi sürüm sürüm süründüren, başbakanı ve bakanları as/tır/an adaleti(!); 28 Şubatların saçma kararlarını uygulamak için gönüllü olan ve hukuka en aykırı kararı verip daha sonra da bunu hukuka uydurmaya çalışan hukukçuları gördük nitekim geçmişte!.. Tabii bir de son yılların yargı üzerindeki FETÖ musallatı... Asıl bu terör örgütü ve teröristler de tuzu biberi oldu yargıdaki kanayan yaraların!..

Son zamanlarda bu hukuk katliamının ete kemiğe bürünmüş hâllerinden birini de Şahimerdan Sarı Hoca'nın şahsında görüyoruz. Çok tanıdığım biri değildi, sevenlerinden birkaç kişiden Hoca'nın uğradığı zulümleri dile getirmemiz ve haksızlık karşısında ses vermemiz noktasında talepler gelince şöyle bir araştırdım. "Ülkemizde hukuk böyle işliyorsa vay hâlimize!.." dedim.

Yerimiz dar ama Hoca'nın uğradığı haksızlıkları kısaca dile getireyim de varın siz karar verin:

1997'de Gaziantep fuar alanında yaşanan bir bombalama olayı VASAT isimli hayali bir örgüte mal edilmiş. BU örgütün lideri olduğu iddia edilen Şahimerdan Sarı, gözaltına alınmış ve o zamanın olağanüstü şartlarında işkenceyle imzalatılan “ifade tutanakları” mahkeme ilamı gibi değerlendirilerek 18 yıl hapse mahkûm edilmiş. İşin ilginci, yargılama sırasında fuar alanındaki kitap standına atılan bombanın TSK envanterine kayıtlı olduğu, suça konu terör eyleminin JİTEM kaynaklı olduğu anlaşılmış. Doğu bölgesindeki bir karakoldan alınan bombalar patlatılarak yaklaşık 10 yıl suçsuz yere cezaevinde yatırılmış Hoca!..

2007'de cezaevinden çıktıktan sonra bu defa da FETÖ'nün gazabına uğramış. “Dinler Arası Diyalog Oyunu” isimli makalesi yayımlanınca 27.04.2009'da Gaziantep Terörle Mücadele Şubesi tarafından yapılan bir operasyon neticesinde terör örgütü kurmak ve "Vasat Terör Örgütü"ne üye olmak şüphesiyle gözaltına alınmış talebeleriyle!.. Burada yapılan yargılama sonucunda da mahkûmiyet kararı çıkınca cezaevine girmemek için Erbil'e gitmiş Hoca... Tabii orada da rahat bırakmamışlar ve hapse atmışlar. Hem de hangi gerekçeyle biliyor musunuz? FETÖ’cüler tarafından FETÖ'nün mahrem imamlarından olduğu gerekçesiyle hapse atılmış. Dört yıl sorgusuz yatmış. Şaka gibi...

Şimdi Türkiye'ye iade edildi ama geçmişte aldığı cezadan dolayı yine içeride, yeniden yargılama ve iade-i itibar bekliyor.

Ha şunu da ekleyelim unutmadan:

Vasat davası operasyonunu yaparak fezlekeyi hazırlayan Gaziantep TEM Şubesi komiser ve polislerinin birçoğu FETÖ ile mücadele kapsamında açığa alınmış. İddianameyi hazırlayan Adana Terörle Mücadele Savcısı ve Mit tırlarını durduran Özcan ŞİŞMAN ve Aziz TAKÇI, Yargılamayı yapan Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimi Zeka KAYALI ve nihayet Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanı Ekrem ERTUĞRUL, FETÖ operasyonları kapsamında tutuklanmışlardır.

Ancak tüm bunlara rağmen Hoca'nın mahkûmiyeti bozulmamış ve eziyet devam ediyor.

Rabbim, başta 28 Şubat mağdurları olmak üzere tüm mazlum ve mağdurların tez zamanda özgürlüğe kavuştuğu günleri görmeyi nasip etsin!..

Ahiretin de 28 Şubat'ı var mı ki, orada da unutulur mu mazlumlar?

Kahrolası o 28 Şubat sürecinin bazı yüreklerde hız kesmeden devam ettiğinden haberdar mısınız?

O dönemin burnu Kaf Dağı'nda olan, burnundan kıl aldırmayan ekabir takımının hukuk tanımaz, Hakk'ı bilmez, adaleti önemsemez savcılarının iftira ve hakaretlerle dolu iddianameler hazırlayıp hâkimlerinin mahkûm ettiği yüzlerce mazlum Müslüman, hapislerde çürü/tül/meye devam ediyor.

1990'ların başından itibaren Müslüman olmaktan başka suçu olmayan binlerce insan hapislere girdi. Bazıları gün yüzü göremeden hapishanelerde hayata gözlerini yumdu; bazıları gençliğinin baharında girdi, şimdi yaşlanmaya yüz tutmuş olgun bir insan olarak "Medrese-i Yusufiyye"de çile doldurmaya devam ediyor.

Kimisi nişanlıydı hapse girdiğinde, düğün yapacaklardı kısa süre sonra. Ev bark sahibi olacaklardı, çoluk çocuğa karışıp mutlu bir aile nasıl olur göstereceklerdi insanlara.

Kimisi üniversitede öğrenciydi hapse girdiğinde!.. Okulunu bitirip ülkemizin, milletimizin ve Ümmet-i Muhammed'in kurtuluşu için çalışacaktı. Dünyadaki zulme, haksızlığa, sömürü düzenine son verecekti. Tek başına bir ordu olup Amerika'yı kahredip İsrail'i haritadan silecekti.

Kimisi henüz evlenmişti; hanımına, hanımı ona doymamıştı hapse girdiğinde. Ne hayaller kuruyorlardı geleceğe dair!.. Kucaklarına alacakları ilk çocuklarının özlemiyle yaşıyorlardı. Bir çocukları olacaktı evlerindeki mutluluğu katlayacak, birbirlerine olan sevgilerini katmerleştirecek. Ama olmadı, ya çocuk hayalleri sonsuza kadar ertelendi ya da çocukları babası yanında olmadan doğdu ve babası olmadan büyüyüp delikanlı oldu.

Kimisi evin tek oğluydu; ailenin umudu, geleceği, her şeyiydi hapse girdiğinde!.. Geride yaşlı bir anne ve babadan gayrı kimsesi kalmamıştı. Anne ve babası, hayatlarının en rahat etmesi gereken demlerinde hapishane kapılarında görüş günü gözleyerek "Acaba ne zaman çıkacak oğlumuz?" diyerek yumdu hayata gözlerini. Anne, sevip okşamaya; baba, sohbetine ve muhabbetine hasret gitti dünyadan. Oğulları ise o ton ton annesinin pamuk ellerinden, ciddi ve vakur ama sevecen babasının beyaz sakallarından öpemeden tabutlarında son kez soğuk alınlarına birer buse kondurabildi.

Bu hikâyeler hâlâ yaşanmaya devam ediyor hapishanelerde!.. 28 Şubat'ın yangın yerine çevirdiği haneler, 28 Şubat'ın bitmediği yürekler, gerçekleşmesi beklenen dilekler var hâlâ bir yerlerde!..

Bir de o dönemde insanlara zulmetmiş, insanların hayatlarını çalmış; değil insanın insana, hayvanın hayvana yapamayacağı işkenceleri yapmış kişilerin hâlâ aramızda insan gibi gezmesi meselesi var yüreğimizi yakan, bizi kahreden!..

28 Şubatçı darbeciler yargılanıyor malumunuz!.. O dönemde üniversiteleri kışlaya çeviren, on binlerce Müslüman genç kıza ve erkeğe hayatı zindan eden Kemal Gürüz ifade vermiş geçen hafta!.. Hâlâ utanmadan, hiçbir pişmanlık emaresi göstermeden, eli arkada, pişkince "Emir aldım, yaptım; Benim suçum ne? Bugün olsa yine aynısını yapardım." diyebiliyor savunmasında!..

Gel de çıldırma, gel de ağız dolusu küfretme bu darbeci, postal yalayıcı, insanlıktan nasibini almamış şarlatanlara!..

İnşallah hayatınızın geri kalan kısmını hapislerde geçirip bir ceset torbasında çıkarsınız oradan!..

Peki, hâlâ hapislerde çile doldurmaya devam eden mazlumlara ne diyelim? Onları bugünlere kadar unutanlara ne diyelim?

Ahiretin de 28 Şubat'ı var mı ki, orada da unutulur mu bu mazlumlar?

28 Şubat sürecinin bitmesine 979 yıl kaldı, azıcık sabredin!..

Kahrolası kişilerin planlayıp uygulamaya koyduğu kahrolası o melun 28 Şubat süreciüzerinden 21 yıl geçmiş!.. Dile kolay 21 yıl!..

21 yıl geçmiş ama süreç geçmemiş, sürecin bıraktığı acılar geçmemiş, sürecin açtığı yaralar geçmemiş, sürecin bıraktığı izler geçmemiş!..

Kapkaranlık insanların(!) uygulamaya koyduğu kapkaranlık bir süreç!..

Hakk'ın yok sayıldığı, haklının haksız olduğu bir süreç...

Zalimin hâkim, mazlumun mahkûm olduğu; suçlunun korunup kollandığı, suçsuzun mahkûm edildiği bir süreç...

Arsızın, hırsızın, namussuzun, haysiyetsizin, imansızın, hainin takdir edildiği; namuslunun, onurlunun, imanlının, vatanperverin tekdir edildiği bir süreç...

Peki, aradan geçen bunca yılda tabii ki birçok şey değişti. O zaman hayalini bile kuramadığımız değişimler yaşandı ülkede!..

Önce üniversitelerde, sonra kamu kurumlarında başörtüsü yasağı kaldırılıp büyük bir zulmün tarihe gömülmesi sağlandı.

O dönemde mağdur olup hakları gasp edilen birçok insanın tekrar okuluna, işine dönmesi sağlandı.

O dönemin tasmalı kamusal alan bekçilerinin koyduğu yasaklar kaldırılıp milletimizin sorunsuz bir şekilde olması gerektiği gibi kamusal alanda bulunabilmeleri sağlandı.

Her şeyden önce o dönemin sorumluların yargılanıp -hak ettikleri ceza olmasa da- ceza almalarının önü açıldı. (Hamdolsun ki yargılanıyorlar ve inşallah cesetleri hapishaneden kaldırılacak.)

Ancak bunların yapılmış olması 28 Şubat sürecinin bittiği anlamına gelmiyor kesinlikle!..

28 Şubat sürecinin askeriyede brifing alan darbesever yargı mensuplarının verdiği mahkûmiyet kararları devam ettiği, sırf Müslüman olduğu için hayatları çalınan insanlar olduğu ve bunun için bir şeyler yapıl/a/madığı sürece 28 Şubat bitmemiştir!..

28 Şubat döneminde okulundan atılmış ya da okulunu bırakmak zorunda kalmış olanlara herhangi bir şart olmadan devlet kademelerinde yer açılıp geçmişe yönelik tazminat ödenip rencide edilmiş, hayatın dışına itilmiş, hakları gasp edilmiş olmasının karşılığı olarak pozitif ayrımcılık yapılmadığı sürece 28 Şubat bitmemiştir!..

28 Şubat sürecine ucundan kıyısından katkı sunmuş, insanlara zulmetmiş veya zulmedilmesine göz yummuş olan kamu personelinin tüm hakları ellerinden alınıp hepsi teker teker yargılanıp hak ettikleri en ağır cezaları almadığı sürece 28 Şubat bitmemiştir!..

28 Şubat sürecinin elebaşlarının bir kısmı yargılanmakla birlikte o süreci iyice köpürtüp millete karşı psikolojik harp yürüten ve cuntacıları sürekli darbeye teşvik eden başta Aydın Doğan olmak üzere tüm medya patronları ve onların emir eri olan gazeteci maskeli postal yalayıcılar en ağır hapis cezalarına çarptırılıp cenazeleri hapishanelerden kaldırılmadığı sürece 28 Şubat bitmemiştir!..

28 Şubat'ın izini tamamen silmek istiyorsak hiçbir suçu olmadan yıllardır hapislerde çürütülüp hâlâ hapishanelerde hayatları, umutları çalınmaya devam eden Müslüman kardeşlerimizi bir an önce hapishanelerden çıkarıp özür dileyip iade-i itibar yaparak başlamalıyız işe!..

Bu millî, manevi, insani görev yeterince savsaklanmıştır ve süreç suça ortak olunma noktasına gelmiştir.

Ergenekoncuların, Balyozcuların vb. istenince hemen salıverildiğini gördük.

O hâlde Müslüman olmaktan, zulme boyun eğmemekten, zalime zalimsin demekten başka suçu olmayan insanların hâlâ içeride çürütülüyor olmasını kime, nasıl açıklayacağız?

28 Şubat süreci bin yıl sürecekti ya; 979 yıl kalmış şunun şurasında, az daha mı sabretsek ki?