26 Nisan 2018 Perşembe

Tarih; bu büyük, fedakâr lideri mutlaka yazacak

Türkiye, seçim atmosferine çabuk girdi ve gündem de baş döndürücü bir hızla değişiyor. Gündemi takip etmek ve gündeme uygun yazı yazmakta çok zorlanıyoruz.

Ancak şimdi biz hakkıyla yaz/a/masak da tarihin mutlaka yazacağı bir lider var önümüzde...

Koltuğa oturmasıyla, kazandığı seçimlerle, yaptığı hamlelerle sadece rakiplerini değil, taraftarlarını da ters köşe yapan; akıl ve zekâ kokan taktikleriyle herkese parmak ısırtan bu liderle aynı dönemde yaşamış olmak kesinlikle Allah'ın bir lütfu!..

Bizi onunla aynı yüzyılda yaratan ve yaşatan Allah'ımıza ne kadar şükretsek azdır. Onun kıymetini bilmeyip ne kadar büyük bir lider olduğunu idrak edememiş olanlara teessüf ediyorum.
Öyle bir lider ki %60 oyu garanti görmesine rağmen Cumhurbaşkanlığı’na kendisi aday olmayıp yerine bir başka kardeşini feda etsin, affedersiniz tercih etsin.

Bu feda/kârlığı yapabilecek ikinci bir babayiğit varsa ayaklarına kapanalım.
Öyle bir lider ki rakip gördüğü lideri her gün düelloya çağırsın, ama bir lider için en büyük düello olan sandıkta rakibinin karşısına çık/a/masın.

Bu nezakete sahip ikinci bir lider gösterin ellerinden öpeyim.
Öyle bir lider ki kendi partisiyle ve HDP ile ittifak söylentisini hakaret kabul eden ve salya sümük açıklama yapan bir başka liderin partisinin seçime girebilmesi için 15 vekilini peşkeş çeksin.

Bu kadar komplekssiz, diğerkâm, kin ve nefretten uzak başka lider varsa söyleyin; onu takip edelim.
Varlık sebebi milliyetçi ve muhafazakâr kesimi yok etmek olan bir anlayışın partisi olup da milliyetçiliği tek sermaye gören bir parti ile ittifak yapmak ve onlar için tüm ilkelerini çiğnemek, tüm doğrularından vazgeçmek kaç liderin başarabileceği bir hadise...

İkinci bir lider gösterin yazı yazmayı bırakayım.
Öyle bir lider düşünün ki 600 yıl dünyaya hükmetmiş, adaletiyle, eğitim sistemiyle meşhur olmuş; yaralı olup göçemeyen göçmen kuşlar için bile vakıf kuracak kadar merhametiyle ön plana çıkmış, ülkelerden önce gönülleri fethetmiş atalarını nefretle ansın, ceddine iftira atsın, milletine zulmettiği yalanını yüzü kızarmadan söyleyebilip tarihine, kültürüne, geçmişine ihanet etsin.

Değil Türkiye'de dünyada böyle bir lider daha gösterin, tüm her şeyden vazgeçip ömrümü ona hizmet etmekle geçireyim.
Öyle bir lider düşünün ki partisinin geçmişi darbelerle anılsın; 1960 darbesini organize etmiş, 1971 darbesini desteklemiş; 28 Şubat sürecinde insanlarımızın en temel hakkı olan eğitim ve inanç hürriyetine savaş açmış olsun ama kendilerini özgürlüğün, inanç hürriyetinin yegâne temsilcisi görsün.

Bu kadar pişkinliğe sahip olması mümkün değil de çeyreği olacak bir lider gösterin tüm oyları ona hibe edeyim.
Öyle bir lider düşünün ki girdiği tüm seçimlerde başarısız olmasına rağmen koltuğu kimseye kaptırmasın, farklı düşünenleri partisinde barındırmayıp ihraç etsin ama seçimle gelen ve her seçimde kendini ikiye katlayan lidere DİKTATÖR desin.

Böyle bir algı operasyoncusu, yansıtıcı ikinci bir lider gösterin ölümüne destekleyelim.

Yazının girişinde "kazandığı seçimlerle" demiştim. Sanmayın ki genel seçim!.. Partilerin kurultayı da seçimli ve bu lider, her kurultaydan zaferle çıkmıyor mu? Söyleyin şimdi bana böyle bir lideri tarih yazmaz mı?

Evet, tarih; bu büyük, fedakâr lider Kılıçdaroğlu'nu mutlaka yazacak ve bizler sadece okuyacağız.

AK Parti'nin oyları yarı yarıya düşecek!

Bahçeli, "26 Ağustos 2018'de seçim olsun." lafını telaffuz edince "Eyvah!.." dedim ama "Reis tecrübeli adamdır, siyaseti hepimizden iyi bilir; ne der ne eder bu seçimi Kasım 2018'e erteler ." diyerek rahatlattım kendimi.

Ama ne oldu? Reis, hepimizi ters köşe yapıp 24 Haziran 2018'i seçim tarihi olarak ilan etti. İşte ben o an bittim.

"AK Parti'nin oyları yarı yarıya düştü şimdi, sen böyle bir şeyi nasıl yaparsın Reis?" diye çırpındım durdum.

Nasıl çırpınmam, nasıl çırpınmam?

AK Parti seçimleri neyle kazanıyordu, neydi AK Parti'ye 2002'den beri tüm seçimleri kazandıran formül?

Bir paket MAKARNA, bir torba KÖMÜR...

E şimdi ne olacak? Seçim yaz dönemine, sıcakların en fazla olduğu zamana denk getirildi.

24 Haziran gibi bir zamanda millet kömürü ne edecek? Kimse için kömür cazip olmayacak. Kala kala ne kaldı elimizde? MAKARNA!..

Seçim öncesi seçmene, yani bize, sadece makarna dağıtabilecek Reis!..

Haydi diyelim makarnadan dolayı oy veren %25'lik kesim oy verdi yine, ya kömür için oy veren %25'lik kesimi ne yapacağız? Haydi, ben diğer %25'lik kesimdenim, yani MAKARNACItayfasındanım, şimdi kömürcü %25'lik kesimi neyle ikna edeceksiniz?

Gitti oyun %25'i; gitti, gitti, gittttttiiiii!..

Biz AK Parti'ye ve Reis'e kömür ve makarna dışında niçin oy verelim ki?
28 Şubat sürecine son verip başörtüsü yasağı gibi utanç tablosunu tarihe mi gömdü?
28 Şubat'ı planlayan, uygulayan zalimleri yargılatıp cezalar mı aldırdı?
12 Eylül 1980 darbecilerini yargılatıp mahkûm mu ettirdi?
Batmış bitmiş bir ülkeyi devralıp dünyanın ilk yirmi ekonomisi arasına mı soktu?
Cumhuriyet Dönemi'nde 6 bin km bölünmüş yol yapılabilirken 2002'den bugüne 30 bin km bölünmüş yol mu yaptı?
İki kıtayı -Asya ve Avrupa'yı- denizin altından Marmaray'la birbirine mi bağladı?
Boğaz'a üçüncü köprüyü mü kondurdu?
İstanbul'a dünyanın en büyük havaalanlarından birini mi yapıyor?
Boğaz'a alternatif "Kanal İstanbul" projesini mi yapıyor?
Öğrencilere A'dan Z'ye kitapları bedava mı dağıtıyor?
Dünya devletleri karşında itibarımızı artırıp dünyanın zalim devletlerine ve yöneticilerine kafa tutan, İsrail'e tarihte ilk defa özür dileten bir lideri mi var?
Dünyadaki mazlumların, Ümmet-i Muhammed'in umudu olan bir lidere mi sahip?

E söyleyin bakalım!.. Bu kadar yok için de kömür ve makarna dışında sebep mi kalıyor geriye oy vermek için?

Ama CHP öyle mi? Özgürlüklerin adresi!.. SGK'yı batıran, kasetle gelen, her kurultaydan zaferle çıkan bir lideri var!..

Böyle bir parti ve lider varken hizmet, vizyon, misyon arayana çok fena bozulurum!..

Bu partinin çalışmasına, halkla ve Hak'la bütünleşmesine hiç gerek yok!..

Biz bir torba kömüre, bir paket makarnaya oy verecek kadar karaktersiz(!) insanlarız. Bizi kandırmak çok kolay!.. CHP olarak şimdi bize makarna yerine patates, kömür yerine tezek dağıtın, oyumuzu size verelim.

Bir şey yapmanıza gerek yok; yatın, oturun, yiyin, için, gezin, sahillerin keyfini çıkarın!..

Sizin zafere koşmanıza gerek yok, zafer koşarak size geliyor!..

Gelsin 24 Haziran, patlasın sandıklar!..

Kadınlar ve köleleri zavallı erkekler

Güzel ülkemde yaşananlara bakıyorum da bazen gelecek adına umudumu yitiriyorum. Bizden sonra evlatlarımız, bu ülkede normal bir insan/Müslüman olarak hayatını nasıl sürdürecek diye endişeleniyorum.

Nasıl endişelenmeyeyim ki?

Kadınla erkeğin rolleri birbirine karışmış durumda... Erkekleri itibarsızlaştırmak ve erliğini, yiğitliğini, adamlığını yok etmek için son sürat çalışılıyor. Kendini modern olarak tanımlayanların ekserisi fıtrattan uzaklaşmayı destekliyor ve erkeleri itibarsızlaştırmakta yarışıyorlar.

Erkelerden biri bir suç mu işledi, hemen tüm erkekler topun ağzına konuluyor ve erkeğe suçluluk psikolojisi aşılanıyor. Benzeri bir suçu bir kadın işlediğinde hiç de genelleme yapılmıyor hatta işlediği suç hafifletiliyor, süsleniyor ve neredeyse kadın işlediği suçtan dolayı kahraman ilan ediliyor. Örnek mi? Karısına şiddet uygulayan ve kadını öldüren bir erkeğin haberinin verilişiyle kocasını öldüren kadının haberlerinin verilişini inceleyin yeter!..

Erkeklerle ilgili haber yapılırken kadınlara ve genç kızlara âdeta şu mesaj veriliyor: Erkekler kabadır, güvenilmezdir, şiddet yanlısıdır. Erkeklerden uzak durun, sakın evlenmeyin; evlendiyseniz de sakın ha kendinizi ezdirmeyin. Erkekler size bir haksızlık yaparsa siz yüz yapın, yapamıyorsanız iftira atın, hakaret edin ve itibarsızlaştırın, toplum içine çıkamaz hâle getirin!..

Tabii erkeklerin de verilmek istenen şu mesajı iyi anlaması gerekiyor: Kadınlara boyun eğmezseniz, kadınların kölesi olmazsanız sizi rezil ederiz. Eğer ki toplum içinde gezebilmek istiyorsanız haklı da haksız da olsanız kadınlara boyun eğin ve onların mutluluğu için çalışın!..

O aşamaya gelmesek de yakında biz erkeklerin insan olup olmadığını tartışacağız.

Feminizm, toplumda hızla yaygınlaşıyor. En son cami eylemlerinde de gördük ki artık muhafazakâr(!) camianın kadınlarında da bu sapık zihniyet yer etmiş ve normalleşmiş. Normal olanlar anormal, anormal olanlar normalleşmiş durumda. O meşhur abla ne diyordu: "Ben erkek arkadaşımla aynı sırada, kafede oturuyorum; beraber çalışıyorum ama camide aynı safta duramıyorum." Biz, bu sözlerde neyi tartıştık? Aynı safta namazın neden kılınamayacağını... Aklı başında bir Müslüman kadın ya da erkek çıkıp demedi ki "Bacım senin erkeklerle mecbur kalmadığın sürece aynı ortamda çalışman, oturman, eğlenmen de yanlış; bu yanlışını bari camide devam ettirmeyi talep etmekten utan!.."

Kadın meselesi o kadar hassas hâle getirilmiş ki bu meselede hak olanı söylemek cesaret ister. Nureddin Yıldız ve İhsan Şenocak hocaları haklıyken nasıl haksız hâle getirdiklerini, nasıl linç ettirdiklerini gördükten sonra ise o cesareti gösterebilecek babayiğit çok zor çıkar!..

Doğrular ve yanlışlar yer değiştirmiş; Hak olan, batıl; batıl olan ise Hak diye pazarlanır olmuş!..

Allah nasıl yarattıysa ona uygun yaşamaya çalışan, Allah'ın vermediği hak ve özgürlüğü kulundan talep etmeyen, fıtratından uzaklaşmayan, anormal olanları normalleştirmeyen kadınlara ve erkeklere selam olsun!..

ERKEK doğup ERKEK olarak yaşamakta kararlı olduğum için tüm feministlerden, onların yalakası erkeğimsilerden, fıtratına röveşata atıp kimlik ve kişiliğini yitirmiş insanımsılardan ÖZÜR DİLEMİYORUM!..

Bu zulüm arşı titretir, bu acı dağları eritir

Hırsızlık büyük suçtur, günahtır, insafsızlıktır, vicdansızlıktır!.. İnsan, kendisinden haksız yere ç/alınan her ne olursa olsun arkasından üzülür. Kendisinden bir şeyler ç/alan hırsıza ise ah eder!.. Kolay kolay affedemez hırsızı!..

Ya bu hayat hırsızlığı ise, ç/alınan hayatınızsa ne yaparsınız?

Malınız çalınsa yarın daha iyisine sahip olabilirsiniz, paranız çalınsa yarın daha çoğunu kazanabilirsiniz. Peki, ç/alınan hayatın yerine yenisini nasıl koyacaksınız? Ömürden giden günleri, ayları, yılları nasıl telafi edeceksiniz?

28 Şubat dönemi mağduru Müslüman mahkûmların yaşadığı dram tam da bu işte!..

Birileri onların hayatını çaldı, birileri bu hırsızlığa göz yumdu!.. Yıllar geçtikçe mağduriyetler katlandı, ahlar arşa yükseldi.

Bu zulümleri iliklerine kadar yaşayanlardan biri de Fikri Boylu ve ailesiydi!..

Yıl 1995... Fikri Boylu yeni evlenmiş... İki aylık evli... Yaşı henüz 22... Faili meçhul 40 cinayetten sorumlu tutularak Aralık 1995'te tutuklanıyor.

Olmadık işkencelerden geçiriliyor; ailesiyle, ölümle tehdit ediliyor ve hazır itirafnameler zorla imzalattırılarak suçlu ilan ediliyor.

Sonra mı? Ne yaptıysa suçsuz olduğuna ikna edemiyor kimseyi... Çünkü kurtlar, kuzuyu yemeye ahdetmiş bir kez!.. Suçsuzken suçlu ilan etmeye, hapse tıkmaya, ömründen yılları çalmaya kesin kararlılar. Ne emniyet güçleri ne savcılar ne hâkimler insafa geliyor!.. Hiçbiri de demiyor ki bu suçlamalar; bu yaştaki biri için akıl,mantık, insaf ve vicdan sınırlarının çok ötesinde!.. Hiçbir somut delil olmadığı hâlde gözünün yaşına bakmadan ağırlaştırılmış ömür boyu hapse mahkûm ediyorlar.

Tutuklandığında geride henüz yirmili yaşlarına bile ulaşmamış iki aylık hamile bir hanım bırakıyor. Hapse giriyor, çok büyük işkencelerden geçiriliyor, çok büyük sıkıntılar yaşıyor ama Müslüman yüreklerinde hep bir umut var!.. Bu yapılan büyük yanlışa biri dur diyecektir, bir insaf ve vicdan ehli bu kadar olmaz diyecektir.

Hapse girdikten yedi ay sonra ikizleri olur... Birine Hüseyin, diğerine Yahya adını verirler... Doğan bu bebeklerle umutlar yeniden tazelenir. Ancak yıllar geçer, beklenen umut güneşi bir türlü doğmaz.

Anne Şuheda Boylu; tek başına büyütmenin mücadelesini verir, henüz karı koca olarak bile birbirine alışamadan kendisinden koparılan kocası Fikri Boylu'nun emanetlerini...

Evin kirasını ödeyemez aylarca... Olumsuzluklar bırakmaz yakalarını... Yahya felç geçirir ve %99 bedensel engelli olarak devam etmek zorunda kalır hayat yolculuğuna... Duygusal bir çocuktur, babasını parmaklıklar ardında gördükçe bir başka bağlanır babasına... Babasını gördükten sonra ayrılırken hapishaneden, yüreğinden bir parçayı hep onunla mahkûm bırakır demir parmaklıklar ardında...

Günler, aylar, yıllar birbirini kovalar... Baba olduğunu göremeyen Fikri Boylu'ya oğulları Hüseyin'i evlendireceklerini söylerler bir gün... Doğduğuna şahit olamadığı oğlunun düğününe de şahitlik edemez babası... Oğlu Hüseyin evlenir, Muhammed Talha adını verdikleri torunu dünyaya gelir 2015 yılında... Baba olduğunu göremeden dede olmuştur artık Fikret Boylu!..

Ne yaptılarsa bu zulmün son bulması için cevap alamazlar. Yeniden yargılama için yaptıkları her başvuru, dilekçe incelenmeden reddedilir.

En son arkadaşlarından birinin yaptığı yeniden yargılanma talebinin kabul edilip tahliye edilmesi, son umudu olmuştur. Ancak kendisine böyle bir müjde verilmemiştir.

Bu arada hastalığı iyice ilerleyen oğlu Yahya da 2014'ten sonra ziyaretine gelememektedir. Hastalığıyla birlikte baba özlemi de artar. Özlem arttıkça hastalığı ilerler, hastalığı ilerledikçe babasını göremeden ölme korkusu yüreğinde iyice yer eder.

Ömrünün baharında cezaevine giren Fikri Boylu; yaşayamadığı hayatında yaş almış, yaşlanmış bir dededir artık. Geride gencecik bir kadın olarak bıraktığı hanımı, artık bir babaannedir. Doğduklarına şahit olmadığı ikizleri, kendinin cezaevine girdiği yaşı geçmiştir; biri baba olmuştur, diğeri ise yatağa mahkûm... Oğlu Yahya, günden güne erirken babasını göremeden, aynı evi paylaşamadan ölme korkusu içinde sürekli büyümektedir.

Ak Parti 2002'den beri iktidardır. İlk beş yılını saymazsak 2007'den beri ise muktedirdir. Bu zulmün bugüne kadar süregelmiş olmasının ne anlaşılabilir ne de kabul edilebilir bir gerekçesi vardır.

Abdurrahim KARAKOÇ üstad şöyle demiş:

Beni dinle ey kadı,
Bozuldu işin tadı,
Zulümse eğer adı,

Kenan yapsa da aynı,
Yunan yapsa da aynı...

Son olarak,

Yahya ve Hüseyin babasını, Muhammed Talha dedesini, Şuheda Hanım gencecik bir adam olarak kendinden koparılan kocasını daha fazla yaşlanmadan dört gözle beklemektedir.

Bu zulüm; gayretullaha dokunmadan, birilerinin ardından Fatiha okunmadan son bulsun... Yarından tezi yok; birileri bu sesi duysun, bu vicdansızlığa son versin!..

Kim bilir, yarın olur da biz olmayız...