15 Şubat 2018 Perşembe

Bu Öğretmenlerden, Akşemsettin; Bu Öğrencilerden, Fatih Sultan Mehmet Çıkmaz

Bir haftadır gündemimizi meşgul eden bir olay var malum!..

Tekirdağ Çorlu'daki bir okulda bir grup öğrencinin -bunlara öğrenci demek, öğrencilere büyük haksızlık- imza attığı bir rezalet var.

Edep, terbiye, ahlak, insaniyet, İslamiyet eğitiminden geçmeyen; insanlığı öğrenmeden sadece bilgiyi öğrenip bir mesleğe atılsın diye yetiştirilen nesillerin geleceğimiz için ne kadar tehlikeli olduğunu gözler önüne seren bir manzara!..

Aristo, “Kalbi eğitmeden aklı eğitmek, eğitim değildir; vicdan olmadan bilgi sahibi olmak, tehlikelidir.” diyordu ya tam da bu tehlikenin ortasında olduğumuzu gösteren bir manzara!..

Görüntüler sosyal medyaya düştükten sonra izlerken utandık, öfkelendik!.. Bir öğretmenin ne hâllere düşürüldüğünü, öğretmenin çaresizliğini, yalnızlığını gördük orada!.. Öğretmenin oradaki acziyeti, ne sınıf yönetimini bilmemesinden ne bilgisizliğinden ne de kendinden kaynaklanan başka bir eksikliktendi.

Öğrenciyi bu denli şımartıp öğretmeni çaresiz bırakan sistemdir ve yapılan uygulamalardır maalesef... Öğretmeni sürekli tartışmalı hâle getiren, elindeki tüm yetki ve etkiyi alan, her problemin tek müsebbibi görüp gösteren bakış açısı ve basiretsiz idareciler; eğitimi laçkalaştırdı, öğretmeni oyuncak hâline getirdi.

Bu öğretmen hakkında soruşturma açılmış bir de niye idareye bildirmedin diye... Eminim ki idareye bildirse öğretmenliğini sorgulayıp "Sen sınıfına nasıl hâkim olamazsın?" diye yine öğretmeni suçlayacaklardı, muhtemelen bunu bildiği için de bildir/e/memiştir. Eğitimden çok anlayıp(!) sınıfı, öğrenciyi bilmeyenlerin öğretmeni suçlayıcı tarzda yazdıkları da zaten bu tezimizi destekliyor.

Bu öğrencilerin bunları yapabiliyor olmasının birinci sorumlusu; öğretmeni itibarsızlaştıran uygulamalar, ikincisi veliler, üçüncüsü ise okul yönetimidir. En masum olan burada öğretmendir. Hep yalnız, çaresiz ve hedefe konulan kişidir. İyi bir eğitim; güçlü ve itibarlı öğretmenlerle yapılır, itibarsızlaştırılıp çaresiz bırakılan öğretmenle kaliteli bir eğitim VE-Rİ-LE-MEZ!..

Tarihî bir hikâyeyle olayı somutlaştıralım:

Fatih Sultan Mehmet, tabii o zamanlar sadece Şehzade Mehmet, sınıfta hiç akıllı durmaz, bağırır çağırır. Hocası Akşemsettin bir şey dediği zaman ise “Sen bana bir şey diyemezsin, ben Padişah'ın oğluyum.” diye tehdit ederdi. Akşemsettin, bir gün her şeyi göze alıp Sultan 2. Murat'ın huzuruna çıktı ve olanları ona sıkılarak anlattı. Padişah, durum karşısında bir müddet düşündü ve planını Akşemsettin’e açıkladı. Ertesi gün yine Şehzade Mehmet, derste yaramazlık yapıyordu. Akşemsettin’in uyarısına yine aynı tehdit cevabını verdiği sırada Padişah, ansızın kapıyı açıp içeri girdi. Bu olay karşısında Akşemsettin, hiddetlenerek Padişah'a bağırdı ve bir tokat atarak bu şekilde sınıfa giremeyeceğini, izin istemesi gerektiğini söyleyip sınıftan kovdu. Padişah, mahcup bir şekilde boynunu bükerek özür dileyip dışarı çıktı. Olaylar karşısında Şehzade Mehmet’in nutku tutulmuş, ne yapacağını şaşırmıştı. Hocası, koskoca Padişah olan babasını tokatlamıştı. Şehzade Mehmet allak bullak olmuştu. Az sonra kapı vuruldu ve Padişah mahcup bir şekilde içeri girip özür diledi. Plan muhteşem işlemişti… O günden sonra Şehzade Mehmet asla yaramazlık yapamadı. Çünkü güvendiği dağlara kar yağmıştı, padişah olan babasını bile dövebilen hocası kendine ne yapamazdı?

Şimdiki çocukların pek çoğu Şehzade Mehmet, velilerin ve idarecilerin hepsi padişah ama hiçbiri Sultan 2. Murat değil.

Akşemsettin yani şimdiki öğretmenler, Şehzade Mehmet'in yaptıklarını şikâyet ettiği zaman hepsi Şehzade Mehmet'in yanında... Akşemsettin'i sınıfı yönetememekle, öğrenciye hâkim olamamakla, işini doğru yapamamakla suçluyorlar. Şehzade Mehmet'i yani öğrencileri; daha da şımartıyorlar, şımarttıkça şımartıyorlar. "Sen şehzadesin, geleceğin padişahısın, kimse senin kılına dokunamaz; sana dokunana hayatı zindan ederiz." diyorlar!..

Sınıflara izinsiz dalıp Şehzade Mehmet'in önünde Akşemsettin'i tokatlıyorlar!.. Şehzade Mehmet'in yaptıklarının hesabını Şehzade Mehmet'ten değil, Akşemsettin'den soruyorlar!..

Manzara bu olunca bu Şehzade Mehmetlerden 21 yaşında İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmetler çıkar mı?

Peki, önüne gelenin tokatladığı öğretmenlerden Akşemsettin olmalarını beklemek büyük haksızlık değil mi?

11 Şubat 2018 Pazar

Yobazlığa Övgü

"Bu kitabı yobazlara adıyorum.
İbrahim'e. Her şeytani taarruzda, gövdesi okurlara delik deşik edilen o katı kayaya. Eyyub'a. Çatal dilli bir yalanın, pelteleştirmeye, çamurlaştırmaya çalıştığı o dimdik gövdeye. Musa'ya. İstatistikle görülemez, tedris ile bilinemez olana. Yunus'a. Kendi magmasını katı kabukları altında tutup da altı milyar kelleye gezip dolaşacakları bir yeryüzü bahşedene. Yusuf'a. Jeostrateji yerine su içmeyi, meclis aritmetiği yerine teçhiz ve teklifin inceliklerini bilene. Salih'e. Bizim acemice vuruştuğumuz bu vadiye, ağlayarak oğul gönderene. Yakub'a Dedeme. Ve onun gibilere."

"Yobazlığa Övgü" kitabının başında böyle diyordu Süleyman Çobanoğlu abimiz!..

Ben de bu yazıyı yobazlara adıyorum!..

28 Şubat sürecinde biz İslami hassasiyet sahibi insanların en fazla karşılaştığı itham buydu: YOBAZ!..

28 Şubat süreci rüzgârının en keskin, en sert, en kırıcı, en yıkıcı estiği yıllardı. Gencecik dimağların üzerine çağdaş(!) Kemalist laiklerin, İslam düşmanlarının bir kâbus gibi çöktüğü yıllar!..

O dönemin kartel medyasının ana haber bültenlerinin egosu büyük, kendisi küçük muhtarcıklarının, saçları kırçıllaşmış âli itibar sahiplerinin; dünü, bugünü, yarını dar, uğursuz tiplerin lağım çukurundan beter ağızlarından çıkan iftiralarla Müslümanların hayatının zindan edildiği yıllar!..

Askerî yetkililerin küffara mızmız, Müslüman'a Çevik; dinsiz ve donsuzlara şefkat meleği, Müslümanlara Kara Dayı kesilip kara bir kâbus gibi çöktüğü yıllar!..

Ne kadar Nursuz, Kemal'e erememiş varsa Müslümanlara âlemi dar ettiği, gencecik kızları üniversiteden, namaz kılan memuru işinden attığı, tırsmayıp azıcık dik duranları hapislere tıktığı yıllar!..

İşte o yıllarda okudum Süleyman Çobanoğlu'nun "Yobazlığa Övgü" kitabını...

Biz Müslümanlar için "yobazlar, gericiler, beyni yıkanmışlar, örümcek beyinliler " vb. ithamlarda bulunanları bir kaşık suda boğmak istiyordum. Bu kitabı okuyunca rahatladığımı, başkasının benimle ilgili tanımlamalarını önemsemez olduğumu hatta bu tanımları kendim için kullanıp dalga geçmeye başladığımı hatırlıyorum. Çünkü anlamıştım ki "yobaz, gerici, beyni yıkanmış, örümcek beyinli " ben ve benim gibi düşünenler değil, bu ifadelerle bizi aşağıladığını sanan aşağılıklardı. Bir Mü'min olarak onlara ayna görevi gördüğümü, kendini çağdaş olarak pazarlayanların aslında Batı'nın Orta Çağ karanlığında yaşayan embesiller olduğunu iyice idrak etmiştim.

Şimdi de bakıyorum aynı zihniyetin kendilerini çağdaş, modern, kapitalist, sosyalist, komünist, Kemalist ve laikçi olarak tanımlayan temsilcileri; vatana, millete, İslam âlemine ihanet etmekten bir an bile geri durmuyorlar. Kinlerinden, öfkelerinden, hasetlerinden kuduruyorlar.

Devletimizi, hükûmetimizi Batı'ya şikâyet eden bunlar!..

Ülkemize ambargo uygulanmasını isteyen bunlar!..

PYD, YPG, PKK terör örgütleriyle kol kola gezen; FETÖ'yü aklamak için her fırıldağı çeviren bunlar!..

Milletimizin hayrına olan her projeyi engellemeye çalışıp Batı'ya gönüllü köle olan bunlar!..

İslam ve Müslüman denince tüyleri diken diken olup her türlü iftirayı atıp hakareti eden bunlar!..

Yerim olsa da sayabilsem daha neler, neler!..

Biz vatanımızı, değerlerimizi, kutsal bildiklerimizi muhafaza etmeye çalıştıkça bize tüm kinleriyle, kirleriyle öfke kusmaya devam ediyorlar: Yobaz!..

Bu modern, çağdaş güruhu gördükçe iyi ki yobazım, iyi ki gericiyim diyorum. Allah'a binlerce kez şükrediyorum.

Hafazanallah ya onlar gibi çağdaş ve modern olsaydım!..

Siz de şükredin!.. Siz de şükredin!..

#Ferhat Ersin #Yobazlığa övgü!