13 Mayıs 2016 Cuma

Bir Tiyatro İzledik, Sanattan Soğuduk

Meşhur bir gazeteci(!) altı üstü devlete ait gizli belgeleri gayriresmî yollardan ele geçirmiş, devlet sırrı sayılan bilgileri gazetesi aracılığıyla devletimize ve milletimize düşman olanlara servis etmişti.

Önce bu adamı vatana ihanetten kodese tıkıyorlar. Sonra neyse ki yüksek mahkeme, bir adamın -hele de laik bir gazeteciyse- vatana ihanet etme hakkı olduğunu, adama haksızlık edildiğini söyleyerek hapisten çıkarılmasına salık veriyor. Adam, hapisten kahramanlar gibi çıkıyor. Dava, yerel mahkemede devam ediyor.

Davanın karara bağlanacağı gün davadan göstermelik de olsa ceza alacağını anlayan gazeteci ve avanesi, kurguladıkları bir tiyatroyu sahneye koyuyorlar. Önceden ayarlanmış tetikçi, mahkemenin karar için verdiği arada işi sadece gazetecilik(!) yapmak olan şahsa üç el ateş ediyor. Hem de burnunun dibinden ateş etmesine rağmen hiçbirini isabet ettiremiyor. Gazetecinin avukatı ve karısı, o sırada tetikçinin üzerine atlıyor. Avukat, adamın silah olan elini değil de diğer elini tutuyor; karısı, adamı engellemektense adamın resmini veya videosunu çekme gayretinde... Tetikçi ise o kadar nazik ki vücut diliyle "Lütfen silah olan elimi tutunuz. Siz de resmimi çekmeyi bırakınız da beni engellemeye çalışınız, oyunumuz inandırıcı olmayacak!.." diye ricada bulunuyor. Suikast düzenleyen adam, arkasına dönüp gazeteciye tekrar ateş etmek gibi bir şeye hiç yeltenmiyor. Gelen polislere de hiç direnmiyor, çok itaatkâr şekilde yere yatıyor, gözaltına alınıyor ve olay burada bitiyor. Bu nasıl bir tiyatrodur, bu nasıl bir kurgudur? Tetikçi, ateş ederken "Allahü ekber!.. Kâfirlere ölüm!.. Şeriat gelecek, dertler bitecek!.. Reis sana canımız feda!.." gibi hiçbir slogan atmamıştır. Ayrıca sakallı ve cübbeli birinin seçilmemesi de büyük bir eksiklik olmuştur. Sahneye konulacak oyunun metni yazılmış, kâğıt üzerinde çalışılmış ama hiç prova yapılmamış. Seyirciye büyük haksızlık var ortada... En azından birkaç prova yapsalar daha inandırıcı olurdu oyun. Anlaşılan, nasıl olsa sorgulamadan yiyecek çok ahmak var düşüncesiyle önem vermemişler bu oyuna. Ortaya da mağduriyet algısı oluşturmaya yönelik ucube, amatörce bir oyun çıkmış. Oyunculuğu sıfır, inandırıcılığı sıfır... Gazeteci adamın gazeteciliği ne kadar basitse onun adına oynanan tiyatro da o kadar basitti. Sanattan soğuttu hepimizi... Aynı sahnenin daha gerçekçi şekilde yeniden çekilmesini istiyoruz!..

Tiyatro sonunda ise karar için salona dönülüyor. Sadece vatana ihanet ettiği için adama 5 yıl, 10 ay ceza veriliyor. El insaf!.. Buna CAN mı dayanır? DÜN ölmediyse yarınlar DAR gelir bu adama!.. Hâlbuki bu adam, ne komşusunun tavuğuna kış demişti ne baklava çalmıştı ne başörtüsüyle okula gitmek istemişti ne kamusal alanda dinî vecibelerini yerine getirmişti ne de sokaklarda işportacılık yapmıştı. Anlayacağınız suç sayılabilecek hiçbir şey yapmamıştı. Vatana ihaneti suç sayan zihniyeti kınıyorum. insanın -hele de laik beyaz Türk bir gazetecinin- vatana ağız tadıyla ihanet etme hakkı da yok bu ülkede!.. Bunların hepsi diktatörlüğün göstergesi!..

10 Mayıs 2016 Salı

Vefa, Veda ile Başlar

Son seçimden ezici bir zaferle çıkan Başbakan Ahmet Davutoğlu, kongreye gitme kararı aldı ve kongrede de aday olmayacağını açıkladı. Bu, Türk siyasi hayatında rastlamadığımız, alışkın olmadığımız bir durum. Her seçimi kaybedip yine de kendini çok başarılı, hatta bulunmaz Hint kumaşı olarak gören nice siyasetçiler gördük, görüyoruz.

İnşallah bir koltuk için insan onurunu, haysiyetini çiğneyip her türlü kumpası kurabilen, her türlü çirkefliği yapabilen koltuk sevdalılarına bir örneklik teşkil eder Başbakanımız Ahmet Davutoğlu'nun tavrı.

Herkes gibi "Neden bıraktı, neden istifa etmek zorunda kaldı?" gibi sorular sormayacağım. "Yazık oldu Başbakan'a, harcadılar adamı!.." gibi birçok kişinin kullandığı söylemlere girmeyeceğim. Başbakanımız Ahmet Davutoğlu'nun duruşuna, kişiliğine, ondaki vefa duygusuna vurgu yapacağım. Gittikçe dünyevileşen, dünyevileştikçe de insanlığını yitiren, en ufak bir çıkar, makam mevki için kişiliğini, onurunu, haysiyetini ayaklar altına alabilenlere karşı "Adam nasıl olur?" dersini vermesine dikkat çekeceğim.

Önce akademik camiada, sonra bürokraside, sonrasında ise siyasette duruşuyla, kişiliğiyle adamlık dersi verdi herkese.

Bugüne kadar AK Parti içinde görev yapmış, en yüksek makamlara gelmiş/getirilmiş, görev süresi dolunca veya farklı sebeplerle makamından ayrılmak zorunda kalmış kişiler vardı. Birçoğunun üzerine farklı senaryolar kuruldu, fitne çıkarmak için isimleri kullanıldı. Onlar da çoğu zaman söylemleriyle ve eylemleriyle bu fitne ateşine odun taşıdılar. Bizler ise hep onlardan Ahmet Davutoğlu'nda olduğu gibi güçlü bir karşı ses bekledik. Ama hiçbirinden Ahmet Davutoğlu gibi net bir duruş, söylem göremedik.

Başbakanımız, "Umudunu AK Parti'ye bağlayan milyonlar merak etmesin. Nefsimi ayaklar altına alırım, bir faninin terk etmeyeceği düşünülen her makamı elimin tersiyle iterim ama asla bu kutlu hareketteki hiçbir dava arkadaşımın kalbini kırmam. Dünya mazlumlarının tek umudu olan bu ak hareketin zarar görmesine, bu ak yürekli kadroların üzülmesine asla izin vermem." dedi. Bir gün sonra Cumhurbaşkanı’yla istişare ettikten sonra istifa kararı alıp olağanüstü kongre aldıktan sonra ise, "Cumhurbaşkanımızla son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek bir söz duymadı, duymayacak. Bunun açık ve net bilinmesini isterim ve bunun istismar konusu edilmesine de izin vermem." diyerek niçin bu kadar sevildiğini, takdir edildiğini göstermiş oldu.

Başbakanımız, gelirken nasıl bir itibarla geldiyse şimdi daha fazlasıyla koltuğu bırakıyor. Daha öncekiler gibi benden sonrası tufan demiyor. "Biz bir dava hareketiyiz, bu hareketin de bir lideri var ve biz ona bağlıyız." mesajını vererek koltuğu terk ediyor. Veda ederken büyük bir vefa örneği sergiliyor. Makam ve mevki sahibiyken bulunduğun harekete ve liderine bağlı olmak normaldir, veda ettiğinde vefa gösteriyor musun budur kişiliğin göstergesi... Hepimize adamlık dersi verdin!.. Teşekkürler Başbakanım... Teşekkürler Hocam... Teşekkürler Bilge adam...