1 Nisan 2016 Cuma

Bu dala beddua kuşu konar mı hiç budala?

Âdemoğluydu ama kendini adam yerine koymuyordu. Çünkü adam dediğinde günah da olur, hata da; o ise kendini seçilmiş, üstün görüyordu hem de bîgünah; Müslümanlar için her gün ah üstüne ah!.. İstediği zaman, istemediği kişilerin hanesine, sinesine; ocağına, bucağına, kucağına ateşler salacağını söylüyordu her dem... Buna inanmıştı ne kadar ona bende olmuş varsa sersem... O ateşler tanrısıydı ellam, yaptığı beddualara bakılırsa yaya kalırdı yanında Bel'am... Müslümanlara iftira atıp, hakaret edip, racon kesip İsrail'e, ABD'ye ve tüm Batıya çakıyordu selam...

Dinin emir ve yasaklarını eğip bükmede yoktu üstüne, aslında fitne başıydı ama bürünmüştü "Hocaefendi" postuna... Dikkatini celbediyordu namahrem konular, önüne geliyordu mutlaka çetrefilli mevzular... Onun adalet anlayışında kurda teslim edilmeliydi tüm kuzular, hâlbuki biraz aklı, vicdanı, imanı olanın yüreği sızılar...

Hasım gördüğü Müslümanlara beddua üstüne beddua, kitabında yer almazdı ıslahları için dua... Allah da yüzündeki nuru almış, kalmamıştı gözlerinde ziya; kendine bende olanlara göre ise evliya... Nizam vermeye çalışıyordu tüm dünyaya; Hak yolun tek temsilcisi, peygamber varisiydi güya...

Takipçileri de Müslümanların üstüne ateşler salmakta mahirdi, ateşler tanrısına iman etmeyen kâfirdi. Yağacaktı bir gün SAMANYOLU'ndan yıldızlar dökülür gibi ateş, kurtulamayacaktı o ZAMAN kendilerine hasım olan hiçbir kalleş(!) Ateş yağmurundan kurtulacaktı can evinde bir SIZINTI olan, şemsiye olacaktı ateşler tanrısına iman edenlere ZAMAN... Hâlâ kendiler gibi düşünmeyenlerin vay hâline aman aman!..

Bir "Uzun Adam" vardı tüm planlarını bozan, baharı beklerken onun yüzünden çökmüştü dünyalarına hazan... Ömür biçtiler ona birçok ZAMAN, tutmuyordu yaptıkları hiçbir plan.

Uzun Adam, iman etmişti tuzak kuranların en hayırlısının Allah olduğuna; o izin vermedikçe kimse zarar veremezdi kuluna... Hiçbir şeyden korkmadan devam ediyordu yoluna, arkasındaki dua ordusu yetmez miydi Allah'a kul olana? Okyanus ötesinde, küffar ilinde inzivaya(!) çekilen kişi ve avanesi, ederken beddua üstüne beddua; Doğu Türkistan'dan Endonezya'ya, Mekke'den Suriye'ye, Bağdat'tan Üsküp'e, Kosova'dan Libya'ya, Çeçenistan'dan Somali'ye, Pakistan'dan Arakan'a tüm İslâm Âlemi seher vakitlerinde ve her namaz sonralarında dualarını yolluyorlardı "Uzun Adam"a. Her dua bir kalkan oluyordu "Uzun Adam"a ve dava arkadaşlarına...

Doksanına merdiven dayamış, ak sakallı bir amca; tebessüm ederek mırıldandı: "Her saat dua ile desteklenen, kökleri tarihin derinliklerinde, gövdesi kutsal beldelerde, dalları Müslüman'ın bulunduğu her yerden dua alan bir ağaçtır şimdi Uzun Adam." dedi ve ekledi: "Bu dala beddua kuşu konar mı hiç budala?"

28 Mart 2016 Pazartesi

Öldürmeyen Darbeler, Bizi Güçlü Kılar

Nasıl bir coğrafyada, nasıl bir ülkede, nasıl insanlarla bir arada yaşıyoruz. Sürekli bir aksiyon, sürekli bir heyecan, sürekli değişen bir gündem... Bir istisna dışında gündem, birkaç gün gündem olarak kalamıyor. Her şey o kadar hızlı değişiyor ki gündemi takip ederken insan, kendini kaybediyor.

Bu kadar hızlı değişen gündem içinde tek değişmeyen gündem ise terör ve terörizm... Terör olayları ülkemizi tehdit etmeye, masum insanlarımızın canını almaya, insanlarımızı tedirgin etmeye devam ediyor. Görünüşte Marksist-Leninist-Kominist bir örgüt olan PKK ile, ne idiği belirsiz marjinal sol örgütlerle ve Müslümanların düşmanı, Batı-Amerika-israil dostu DAEŞ'ten oluşan üç beş çapulcuyla mücadele ediyoruz. Tabii bu arada bunların hepsiyle dirsek teması hâlinde olan, ülkemize zarar vermeye çalışan, milletimize düşman olan her oluşumla dost olan Paralel İhanet Çetesini de unutmak mümkün değil. Ancak bunlarla mücadele ediyor olsak inanın onları yer ile yeksan etmemiz üç beş ayı geçmez. Ancak yürütülen gizli bir Haçlı savaşı var. Bakıyorsunuz Türklerin gidemediği, uzak durduğu çatışma bölgelerinde Batılı diplomatlar, gazeteciler, vekiller cirit atıyor. Öldürdüğünüz PKK'lı Sırp, Ermeni, Alman, İngiliz, Amerikalı vb. çıkıyor. Aslında biz PKK'lılarla değil, onları taşeron olarak kullanan tüm Batılı ülkelerle savaş hâlindeyiz. Mehmet Akif,

"Eski dünya, yeni dünya, bütün akvâm-ı beşer,

Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,

Ostralya'yla berâber bakıyorsun: Kanada!"

diyor ya "Çanakkale Şehitlerine" şiirinde... Şimdiki durum da bu... Yedi düvel karşımızda aslında...

Son aylarda ülkemizde patlayan bombalardan sonra Batı'nın çirkin yüzünü bir kez daha yakinen gördük. Onlara hiçbir şekilde güvenilemeyeceğini yaşayarak öğrendik. Batı'da bir terör saldırısı olduğunda tüm dünya ayağa kalkıyor; ülkemizde olduğunda ise tüm Batı, üç maymunu oynuyor. Tüm aymazlıkları, çirkinlikleri ve çirkeflikleriyle terörü desteklemeye, teröristin sırtını sıvazlamaya devam ediyorlar. Ancak Fransa saldırısından sonra Belçika'da patlayan bombalar, onlara şunu anlatıyor: "Beslediğiniz kargalar, önünde sonunda sizin gözünüzü oyacak." Ancak onlar, bunu anlamamakta ısrarcı ve o kargaları beslemeye devam ediyorlar. Batı'nın o kargaları beslemesini de anlarız da içimizdeki leş kargalarını ne yapacağız? Batılıdan daha Batıcı olan, kendi ülkesine zarar vermek için canla başla çalışan, bulduğu her fırsatta ülkesine iftira atarak Batı'ya gammazlayan asalaklarla nasıl başa çıkacağız? Bunun yolu da onları sürekli teşhir edeceğiz. Onlara inanan, onların peşinden giden saflığı aptallık derecesinde olanları da uyandırmak için uğraşacağız.

Bu kadar ihanete, kumpasa, saldırıya rağmen ülkemiz dimdik ayakta ya, hiçbir darbe bizi yıkamadı, öldüremedi ya... Artık bizden korksun tüm Batı/l ve işbirlikçileri... Öldürmeyen darbeler, bizi güçlü kılar... Çok daha güçlü olarak, daha da güçlenerek yolumuza devam ediyoruz, devam edeceğiz!..