23 Haziran 2016 Perşembe

Ahlak Nerede Biter, Ahlaksızlık Nerede Başlar?

TDK'nın sözlüğünde "ahlak" kelimesinin anlamı, "Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları" şeklinde verilmiş. Demek ki bu davranış biçimlerine ve kurallarına uyulmadığında da ahlaksızlık oluyor.

Ahlak kuralları; toplum düzenini sağlayan, kişiye davranışları konusunda yol gösteren kurallardır ve bu kuralların bağlayıcılığı vardır. Bu kuralları çiğnediğinizde o toplumdaki ortalama her insan tarafından kınanırsınız, dışlanırsınız. Kişiler de çoğu zaman içinden gelmiyor olsa da toplumun bakış açısını bildiği için ve sonuçlarına katlanamayacağından dolayı ahlak kurallarını aleni olarak çiğneyemez, kendisini o ahlak kurallarına uymak zorunda hisseder.

Bu girişi yapmamın sebebi son günlerde gündem olan LGBT... Bu örgütün varlığı, savunduğu fikirler, eylemleri gayri ahlaki... Bırakın Türk-İslam toplumunu, az çok insani değerlerini muhafaza eden hiçbir toplumda bu örgüte ve savunduğu fikirlere yaşam hakkı tanınmaz.

LGBT'nin açılımına ve bu kavramların anlamına bakalım?

Lezbiyen, "Kendi cinsinden kimselerle cinsel ilişkide bulunan kadın."

Gey, "Eşcinsel erkek."

Biseksüel, "Hem kendi cinsini hem de karşı cinsi arzulayan."

Transgender, "Bireylerin kadın veya erkek cinsiyet rollerine ait geleneksel tanımlara açıkça uygun olmaması, fakat bunlar arasında hareket etmesi."

Bakar mısınız örgütün kısaltmasına ve toplumda alan açmaya, normalleştirmeye çalıştığı şeylere?

İnsanın yaradılışına, fıtratına, genetik kodlarına, değerlerine aykırı olan ne varsa aynı çatı altında toplamışlar. Sonra da bütün bunları normal karşılamamızı, kabullenmemizi ve rahatça hareket etmelerine müsaade etmemizi bekliyorlar.

Bir insan günah işleyebilir, günahkâr olabilir; hataları olabilir, suça karışmış olabilir ve bizim için bunlar gayet insanidir. Bunlardan dolayı bir insanı toplumdan dışlamayı, onunla ilişkileri sıfırlamayı hiç düşünmeyiz. Çünkü her insanın eksikleri, hataları, günahları olabilir.

Ancak bu örgütün savunduğu şeyler bir eksiklik, hata değil. Tamamen gayri ahlaki yaşam tarzlarını normalleştirmek, hatta cazip hâle getirmek için bir çaba var. Bunların normalleşmesi demek, toplumun elden gitmesi demektir. Bunların normalleşmesi demek, çocuklarımızı normal insanlar olarak yetiştiremememiz demektir. Bunların normalleşmesi demek, Lut kavmi gibi helak olmamız demektir.

Ahlak kuralları, insanidir ve gayri insani olan hiçbir şeyi kabul etmez; ufak tefek farklılıklar göstermekle birlikte de evrenseldir. Ahlaksızlık ise insani olmadığına göre normal insanlar tarafından anormal karşılanır.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) “Hayâ imandadır” buyurmuştur. İnsanda doğuştan gelen bir utanma duygusu vardır. Doğuştan gelen bu duygu, imanla korunup geliştirilmektedir. İman arttıkça utanma duygusu da artmakta, azaldıkça azalmaktadır. Ancak imansız da olsa bir insan, insanlıktan çıkmadığı sürece hayâ duygusunu tamamıyla yitirip hayâsızlaşamaz. Eğer hayâsızlaşmış ve hayâsızlığı savunur olmuşsa insanlıktan çıkmıştır. Rabbim, bu güruhtan evlatlarımızı, milletimizi ve tüm insanlığı korusun…

Korkağız, Benciliz, Beceriksiziz, Samimiyetsiziz!!!

Türkmendağı!.. Soydaşlarımızın yaşadığı, iki adım ötemizdeki bölge!.. Orada başta Türkmen kardeşlerimiz olmak üzere, mücahitler uzun zamandır amansız bir savaş veriyor. Kime karşı veriyorlar bu savaşı? Görünürde Suriye rejimi güçlerine karşı... Ancak leş kargası gibi Suriye'ye çökmüş olan Ruslar’la, İslam dünyasının sırtında her dönemde hançer olmuş İran'ın ve Lübnan'ın Şii teröristleriyle, Suriye rejimin köpekleriyle ve daha arka planda bir sürü ülkenin gizli güçleriyle savaşıyorlar.

İmkânları oldukça sınırlı olan Türkmen kardeşlerimiz ve tüm mücahitler, insanüstü bir direnç göstererek bugüne kadar kahramanca korudular Türkmendağı Bölgesi'ni... Ancak son zamanlarda insansız hava araçları keşif yapıyor, rejim güçleri ve Rus güçleri, nokta atışı bombalamalarla o bölgedeki Türkmenler’e saldırıyordu. Türkmen güçlerinin ise zaten elinde yeterince silah yok, olanlar da uçaklara, şer cephesinin silahlarına karşı koyabilecek çapta silahlar değildi. Dolayısıyla köylerin bir kısmı rejim güçlerinin eline geçti, bir kısmı da zaten önceden boşlatılmıştı.

Türkmen komutanlarının İslam dünyasına ve Türkiye'ye haklı sitemleri var. Kendilerinin yalnız bırakılmayacağını düşündüklerini, ancak yeterince destek alamadıklarını söylüyorlar. Türkiye'nin daha aktif rol alacağını, kendilerine daha fazla sahip çıkacağını düşündüklerini ifade ediyorlar.

Rusya, Suriye'yle hiçbir sınırı olmadan kuzeyimizden gelip Suriye'de katliam yapıyor. İran, aradaki Irak'ı geçip Suriye'de terör estiriyor. Hizbullah denen Şii terörist grubu Lübnan'dan gelip Suriye'de kâfirlerle birlikte Müslümanlar’ı katlediyor. Tüm Batılı ülkeler ve ABD'de dünyanın bir ucundan gelip Suriye'de at koşturuyorlar, kardeşlerimizin tepesine bomba yağdırıp yerlerinden yurtlarından ediyorlar.

Burnumuzun dibinde, gözümüzün önünde kardeşlerimiz öldürülüyor. 1071'den beri Türk yurdu olan toprakları ellerinden alınıyor. Suriye'ye 877 km sınırı olan biz Türkiye de elimiz kolumuz bağlı bir şekilde kardeşlerimizin katledilmesini izliyoruz film izler gibi. Biz nasıl büyük devletiz, biz nasıl büyük bir milletiz? Katil sürülerini ve destekçilerini sadece içimizden buğz ederek, namazlardan sonra dua ederek, meydanlara çıkıp protesto ederek büyük devlet, büyük millet olunur mu? Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Hangi mazeret bu çaresizliğin açıklaması olabilir?

Korkağız, benciliz, beceriksiziz, samimiyetsiziz!..

Devlet ve millet olarak pısırıklığımızdan ve birilerinden çekindiğimizden daha fazlasını yapabilecekken yapmadığımız için korkağız.

Orada katledilen kardeşlerimiz için kılımızı kıpırdatıp rahatımıza kıyıp harekete geçmediğimiz içinbenciliz.

Elin gâvuru ve işbirlikçileri bize göre çok daha zor şartlarda Suriye'ye gelip kardeşlerimizi katlediyor ve biz onlar için bir şey yap/a/mıyorsak beceriksiziz.

Oradaki kardeşlerimiz için daha fazlasını yapabilecek imkânlarımız olduğu hâlde yapmadığımız ve bir de çok üzülüyormuş havalarına girdiğimiz için samimiyetsiziz.

Oradaki kardeşlerimize acımayalım, kendimize acıyalım. Bu kadar sefil, rezil, aciz olduğumuz için!..