13 Kasım 2015 Cuma

Aklı, Vicdanı Örtülüler ve Başörtülüler

Başörtülü hanımefendiler; ne kadar kıymetli, ne kadar değerli, ne kadar önemli kişilermiş. (Gerçi nasıl kıymetli olmasınlar ki Allah'ın ayetini başlarına tac etmişler.) Başörtüsü; ne kadar mühim, ne kadar kayda değer, ne kadar yüce bir şeymiş. Eğer bu kadar önemli olmasaydı geçmişte koskocaman(!) devlet adamları, koskocaman(!) üniversite rektörleri, koskocaman(!) emniyet yetkilileri, koskocaman(!) iş adamları, koskocaman(!) basın mensupları vb. kişiler tüm işini gücünü bırakıp başörtüsü düşmanlığına, başörtülü avına çıkar mıydı? Yıllarını verir miydi bu kişiler başörtülüleri hayatın dışına itmek, başörtüsünü Müslüman kadınların başından çıkarabilmek için. Başörtüsünü Müslüman hanımefendilerin başından çıkaramadı o meymenetsizler ama başörtüsü onları baştan çıkardı, insanlıklarından çıkardı, şirazeden çıkardı, iyice yoldan çıkardı.

Başörtüsü; inancı gereği onunla başını örtüp Kur'an-ı Kerim'in ayetini başına tac eden Müslüman hanımefendileri yüceltirken aklını, vicdanını, insafını örtenleri alçalttıkça alçaltıyor. Gün geçmiyor ki başörtülü hanımefendiler ve başörtü ile ilgili bir kokonanın, bir muşmula suratlı dangalağın küçümseyici, aşağılayıcı, kışkırtıcı, saldırgan bir açıklamasına şahit olmayalım. İçlerindeki pislik sözlerine vuruyor, içlerindeki melanet yüzlerine vuruyor, içlerindeki haset çatır çatır çatlatıyor insanlıktan nasipdar olamamış kokonaları ve muşmula suratlı dangalakları. Son yıllarda başörtülüler sosyal hayatta biraz rahat nefes aldıkça bunların nefesi kesiliyor. Kamusal alanda başörtülüler var oldukça onlara dar geliyor kamu alanlar...

Eşitlikten, özgürlükten, haktan, adaletten, demokrasiden bahsedenler; mesele başörtüsü ve başörtülüler olduğunda unutuyorlar tüm bunları. Kutsal kabul ettikleri, görünürde âdeta taptıkları bu kavramları; mesele başörtüsü ve başörtülüler olduğunda helvadan put yapıp daha sonra acıkınca yiyen putperestler gibi yiyorlar bu ikiyüzlüler.

Sanatın ruhu incelterek insanı hassaslaştırdığını, insani değerleri pekiştirdiğini, insanı daha insan yaptığını düşünürüz değil mi? Ama bakıyorsunuz mesele başörtüsü ve başörtülüler olunca sanatçı geçinen bazı soytarılarda ne sanatçılık ne sanatçı ruhu ne insanlık kalıyor. Gidip misafir olduğu, ekmeğini yiyip suyunu içtiği insanları aşağılayacak kadar aşağılık bir karaktere bürünebiliyor. Sonra da gelen tepkiler üzerine özür dileyip günah çıkarmaya çalışıyor. Ne kadar samimiyetsiz, ne kadar sığ, ne kadar iticisin bir bilsen... Velev ki samimi ol özründe, rüzgâr özür dilese de dal kırıldı bir kere...

Hukuk adamının da hak ve hukuk konusunda daha hassas olmasını, hakka ve hukuka riayet etme konusunda çok titiz olmasını bekleriz değil mi? Ama bakıyorsunuz mesele başörtüsü ve başörtülüler olunca hukuku ilk çiğneyen, Hakk'ı ve hakkaniyeti ilk unutan hukukçu geçinen bazı zerzevat oluyor. Başörtülülerin hâkim, savcı olamayacağını savunuyor; başörtülülerin böyle bir hakkı olmadığına inandırmaya çalışıyor hepimizi. Okullarda başörtüsü serbestliği getiren genelgenin iptali için de Danıştay'a dava açmıştı hatta oğlunu da alet etmişti açtığı davaya bu şahıs. Aslında elinden gelse özelde Müslüman başörtülü hanımefendilere, genelde tüm Müslümanlara yaşama hakkı tanımayacak da...

Ama geçti sizin hükümran olduğunuz, kafanıza göre asıp kestiğiniz dönemler. Şimdi yeni Türkiye'ye alışacaksınız; sindireceksiniz bazı şeyleri, zor geliyorsa maden suyu iyi gelir. Biz Müslümanlar, bugünler için çok sabrettik. Ne diyordu rahmetli Necmettin Erbakan Hocamız: "Müslüman, Hakk'ın hâkimiyeti için motor, şerrin yok olması için fren olma görevlisidir." Biz, yıllarca tam da bunu yaptık. Ülkemizin bu seviyeye gelmesi için motor görevini üstlendik, sizin gibi şerlere de fren olduk yıllarca. Kala kala kelaynak kuşu gibi bir avuç kaldınız, yakında nesliniz tükenecek inşallah...

Sözün özü: Başörtüsü başları örttüğü zaman sorun değil de akıl ve vicdanları örttüğünde insanlık için çok büyük bir problem azizim...

10 Kasım 2015 Salı

Ah Şu Halk Olmasa CHP Her Seçimde İktidar!!!

Bugün biraz empati yaptım. Kendimi bir CHP’li olarak düşündüm bir süreliğine… (Allah’ım sen günah yazma bu düşüncemden dolayı…) Bugün bir CHP'li olarak yazıyorum. Seçimleri, halkı, Türkiye’yi, Türkiye’de iktidar olabilmeyi (hayali bile çok güzel ama güzel olduğu kadar da uzak) düşündüm. Bir CHP’li olarak düşüncelerim aynen şunlardır:

Bir defa ‘’halk’’ denilen kitle, ne anlar partilerden, seçimden, sandıktan!.. Sandık demek, demokrasi demek değil…

Seçimlerde serbest bırakırsan seçmen denen KOYUNU, kendine yakın bulduğu siyasilere verir OYUNU…Eee doğal olarak bu da bozar biz seçkinlerin oynadığı OYUNU!..

Adına seçmen dediğimiz bu halk kitlesinin üstünden darbeyi, gözünden perdeyi, sırtından vergiyi, zihninden korkuyu eksik bırakmayacaksın.

Eğer ki bunlardan biri eksik kalırsa o halk yoldan çıkar. Peki, bu halkın yoldan çıktığını nasıl anlarsınız?

Eğer ki yıllardır halkının rahatı için ultra lüks villalarda yaşayan, rezidans kralı ve kraliçesi olan fedakâr ve cefakâr biz bembeyaz Türklere değil de kendisi gibi olduğunu, kendisi gibi yaşadığını, kendisi gibi inandığını yani kısacası kendinden olduğunu düşündüğü adaylara ve partiye oy veriyorsa bilin ki o halk yoldan çıkmıştır.

Bu halkı nasıl tekrar yola getirirsiniz peki?

İşte ülkemizin seçkinci takımı, her şeyi olan beyinsiz beyinleri, hukuksuz hukukçuları, korkusuz korkakları, halka rağmen halkçıları, darbesever demokratları, dine düşman dindarları olan bizler bu konuda ustayız. Hem de ne usta!..

Halkın gözüne bir perde çekeriz. Bu perde zamana, şartlara, ortama göre değişir. Bazen en vatansever biz oluruz, bazen halkçı oluruz, bazen hakçı oluruz, çoğu zaman da çarkçı oluruz. ‘’Hepsi tamam da niye çarkçı oluyorsunuz?’’ dediğinizi duyar gibiyim. Eee hep yanlış tarafta olup hep yanlış ata oynadığımız için foyalarımız çok kısa sürede ortaya çıkıyor. Bu defa da ne yapmamız gerekiyor? Anında çark edip U dönüşü yapmamız gerekiyor. Yani manevra yapabilmek için çarkçı olmak şart…

Halkın sırtından vergiyi eksik bırakmamalı, ekmeği karneyle satmalıyız. Devlete vergi vermekten, ekmek peşinde koşmaktan başka bir şeyi düşünemeyecekler ki rahat edelim... Sonra vergiyi hafif hafif azaltacaksın, ekmeği artıracaksın ki şartları öncekine göre daha iyi olduğunda memnuniyeti artsın. Yani önce ölümü göstereceksin ki sonra sıtmaya razı olsun ve sıtmayı güle oynaya karşılasın.

Bu da yetmeeeezzz! Zihninde sürekli korku olmalı bu milletin. Bir defa elit kesimden (bizim gibi bembeyaz Türklerden) korkmalı… Bizleri kızdırmamak için hep susmalı, pısırık olmalı, kendine sunulanla yetinmeli… Öyle her şeye sesini çıkaramamalı, itiraz edememeli, olur olmaz talepleri olmamalı… Sesini çıkarmaya, bir şeylere itiraz etmeye kalktı mı da derin devletle, silahlı ve silahsız kuvvetlerle, ekonomik baskılarla korku iliklerine kadar hissettirilmeli…

Bütün bunların yeterli olmadığı durumlar olacaktır yine de muhakkak… O zaman ne yapılmalı? Göze perde, sırta vergi, zihne korku yeterli gelmediyse artık yapılacak tek şey, gidilecek tek yol kalmıştır:DARBE!!!

İşte bu her sorunun çözüm yoludur… Kendini bilmeyip haddini aşan, sürekli ters yöne koşan, kendine benzeyenlerle coşan, kendine çizilen istikametten şaşan bu millet; darbeyle tekrar yola getirilmelidir.

Ama gelin görün ki biz eskisi gibi at koşturamaz olduk ülkede… Her istediğimizi, her istediğimiz zaman yapamaz olduk… Zaman, şartlar, dengeler değişti…

Biz hâlâ biliyoruz ki bu halk KOYUN, sandık bir OYUN… Ama maalesef şartlar gösterdi ki bu koyun halkın çobanı olmak için bu sandık oyununa devam edeceğiz. Çünkü şu seçim denen illet olmadan iktidar olunamıyor. Ama en azından herkesin oyu eşit olmasa… Şu ülkenin sahibi konumundaki -en azından biz kendimizi öyle görüyoruz- çok yüce, halktan fersah fersah üstün olan biz bembeyaz Türklerin oyu normal vatandaştan farklı sayılsa… Dağdaki çobanla sanat için soyunanın oy kalitesi arasındaki fark gözetilse...

Ah ahhh!!!

Sen dağda çoban, önünde KOYUN; ben şehirde baron, benimle aynı olsun OYUN… Buna can mı dayanır devrilsin BOYUN!..

Sen bidon kafalı, ben bî don havalı; sen göbeğini kaşıyan adam; ben soylu madam… Ben bu eşitliğe nasıl sabredem…

Ya düşünüyorum da şu halk olmasa âlimallah CHP’nin kazanmadığı seçim kalmaz. Her seçimde rakiplerimizi hallaç pamuğu gibi atarız. Koyunu kurda katarız, ülkenin anasını satarız, yan gelip yatarız. Bize muhalif olanı asarız, Batı’dan gelen her şeyi kutsarız, millete ve değerlerine kinimizi kusarız.

Ama...ama...ama... Neyse halkı sevmesek de biz HALK PARTİSİyiz…