17 Haziran 2016 Cuma

İnsanlığımızdan Utandıran İki Manzara

Ajanslara düşen iki haber... Biri bir fotoğraf, diğeri cep telefonuyla çekilmiş bir video... Her ikisi de gayriinsani, her ikisi de insanı insanlığından utandırıyor.

Fotoğrafla başlayalım: Bir yerde toplu bir iftar yapılıyor. İftar yapılan alan, barikatlarla çevrilmiş. Biri barikatın içinde bir kız çocuğu, diğeri barikatın dışında bir erkek çocuğu... Kıyafetleri eski ve kirli... Her ikisinin ayağında da yıpranmış terlikler... Belli ki bu çocuklar aç, bu çocuklar muhtaç... İftar yapacak ya da yapmakta olanlara bir bakışları var ki... Siz nasıl oruç tuttunuz? Hani oruç tutunca açın, muhtacın hâlinden anlayacaktık? Oradaki insanlar, oruç tutacak kadar hassasiyet sahibi, İslam'la geleneksel de olsa bir ilişkileri var en azından... Çevresine bu kadar duyarsız, işkembesine duyarlı olamaz bir Müslüman!.. Vicdandan, merhametten bu kadar yoksun olamaz, olmamalı Müslümanlar!.. Bize verilen rızkın en azından cüzi bir kısmını aç ve muhtaçlarla paylaşamazsak rızkı verene büyük bir nankörlük yapmış oluruz, gayretullaha dokunur bu!..

Ne diyelim: "Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin/Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!"

Diğer manzara Bingöl'den bir video... Belediye'nin kurmuş olduğu iftar çadırı... İnsanlar sıraya girmiş yemek alıyor. Bir rivayete göre de belediye başkanı ve hanımı yemek dağıtıyor. Yemek alanların içinde ise üç dört tane Suriyeli çocuk... Normal bir şekilde sıraya girmişler ve hiçbir olumsuzluğa mahal vermeden normal bir şekilde yemek almaya çalışıyorlar. O sırada sivil bir kişi, çocukları hırpalayarak sıradan uzaklaştırmaya çalışıyor. Az sonra ise resmî kıyafetli bir zabıta geliyor ve çocukları yemek sırasından uzaklaştırmak için büyük çaba(!) sarf ediyor. Çocuklar ise çaresiz, aç, muhtaç... Gitmemek için direniyorlar. Onlar direndikçe zabıta reisi olması muhtemel adam, onlara vurmaya devam ediyor.

Siz o iftar çadırını o çocuklar için kurmadıysanız, iftariyelikleri öncelikle o çocuklara dağıtmıyorsanız yıkılsın o çadırlarınız. Hangi gerekçeyle olursa olsun, kendinde o çocukları oradan kovma hakkı gören zevat, Rabbim sizleri huzurundan öyle bir kovar ki bir daha hiç kimsenin huzuruna çıkamazsınız.

O çocukların karnı aç, sizin gözünüz; o çocuklar yoksul, siz vicdandan yoksun. O çocuklar kimsesiz olduğu için kimsesizlerin kimsesi himaye eder onları; ama sizin gibi kimsesi çok, vicdanı yok olanların berbat olur sonları!..

Ramazan İslamiyet ayıdır, Ramazan insaniyet ayıdır, Ramazan hakkaniyet ayıdır, Ramazan hassasiyet ayıdır, Ramazan adalet ayıdır, Ramazan afiyet ayıdır, Ramazan mağfiret ayıdır, Ramazan bereket ayıdır. Ramazan’da daha Müslüman, daha insan, daha adil, daha hassas, daha cömert olmuyorsak tuttuğumuz oruçla bir problemimiz vardır.

Müslüman, oruç tutar; oruç, Müslüman’ı tutar. Elini tutar, dilini tutar, gözünü tutar, gönlünü tutar. Biz oruç tutarken oruç bizi tutmuyorsa tuttuğumuz oruçla bir problemimiz vardır.

Lütfen biz oruç tutuyorsak oruç da bizi tutsun. Karnımız aç olsun ama ne olur Ramazan-ı Şerif de bari gözümüz aç olmasın…

16 Haziran 2016 Perşembe

Bu Ülkede Terör Ne Zaman Biter?

Ülkemiz yıllardır hep terör belasıyla uğraşmakta... Enerjisini, gelirinin önemli bir kısmını terör belası yüzünden yatırımlara değil de terörle mücadeleye harcamak zorunda kalmakta... Bu mücadele esnasında paralar uçmakta havaya, canlar düşmekte toprağa... Babasının bakmaya kıyamadığı, anasının koklamaya doyamadığı gencecik insanlar şehadet şerbetini içip Hakk'a yürümekte...

Hâlbuki bu kadar mücadeleye, gözyaşına, israfa ne gerek var!.. Daha kısa yoldan kurtulabiliriz bu terör belasından.

"Nasıl olacak bu?" der gibisiniz. Anlatayım: Bu ülkede terör ne zaman artıyor? Ülkemiz özüne dönmeye; milletimiz, millî ve manevi değerlere hayatında daha fazla yer vermeye başladığında... Ülkemizin ekonomik olarak dışarıya bağımlılığı azaldığında... Ülkemiz, kendi imkânlarıyla bir şeyler üretmeye başlayıp kapitalist Batı için pazar olmaktan çıkmaya, millî projeleri hayata geçirip teknolojik olarak Batı ile yarışabilme potansiyeli belirmeye başladığında... Ülkeyi Batı'nın emir eri değil de milletin hizmetkârı olan kadrolar yönetmeye başladığında...

O zaman bu terör belasından kurtulmak için de yapılması gerekenler belli... Kaşınmaya gerek yok... Bize çizilen sınırların dışına çıkmamalı, Batı'nın bize layık gördüğü 3. sınıf ülke olmanın ötesine geçmek gibi bir çabanın içinde olmamalı; bize verilenle yetinmeli, daha fazlasını talep etmemeliyiz.

IMF'den sürekli borç almalı, faizini ödeyememeli, onu ödeyebilmek için bile daha yüksek faizle yeniden borçlanmalıyız.

Savunma sanayini millî hâle getirmek de ne oluyor? Batı'nın artık kullanmadığı, miadını doldurmuş silahlar neyimize yetmiyor?

Bize lazım olan iğneden ipliğe her şeyi Batı'dan alıp onlara her şeyimizle bağımlı olmalıyız. Uçak, gemi, otomobil, helikopter, insansız hava aracı üretmek bizim neyimize; kendi uydumuzu fırlatmak da neyin nesi oluyor Allah aşkına!..

Kiminle dost, kiminle düşman olacağımıza biz karar vermemeliyiz; Batılı dostlarımızın(!) dost olduklarını dost, düşman olduklarını düşman bellemeliyiz.

Bizi kimin yöneteceğine millet olarak kafamıza göre karar vermemeliyiz. Batı'ya kim daha yakınsa, kim Batı'nın ekmeğini yiyip kılıcını sallamaya gönüllüyse onu seçmeli; Batı'ya ram, batıla hayran olmalıyız.

Hele hele yeni medeniyet rüyaları gören, tarihini hatırlayıp milletin potansiyelini harekete geçirmeye çalışan siyasilerden zinhar uzak durup haddimizi bilmeliyiz, haddini bilmeyenlere de Batılı dostlarımız hatırına biz haddini bildirmeliyiz.

Bakın bunları yaptığımız, uysal koyun olduğumuz gün ne terör kalır ne de terörist!.. Ne savaş olur ne şehidimiz!.. Çağdaş dünya, sürekli sırtımızı sıvazlar; bir gün Batılı muasır medeniyetler seviyesine ulaşacağımızı bize müjdeler dururlar. Onurumuzla yaşamayız, bağımsız olmayız belki ama Batılıların takdirini kazanırız hep...

Bu, kabul edilemez mi diyorsunuz? O zaman olayları, yaşananları doğru okuyup bu mücadelede tarafınızı doğru seçeceksiniz.

"Hazır ol cenk-ü cidale, istersen sulh-u salah!" Barış ve kurtuluş istiyorsan bazen savaşın kaçınılmaz olduğunu bileceksin; yoksa hep başkalarına bağımlı, köle ruhlu olarak yaşamaya devam edersin…