27 Temmuz 2017 Perşembe

Aşk Nedir, Âşık kimdir, Aşk Nasıl Yaşanır ya da Mart Kedileri Âşık mıdır?

Sevmek!.. Aşk!..

Bu kavramların içi hiç bu dönemdeki kadar boşaltılmamıştır... Sevgi, sevmek ve aşk kavramları, hiç bugünlerdeki kadar ayağa düşmemiştir; hiç bu kadar çok dillerde dolaşıp da gönülde yer bulmadığı olmamıştır.

Sokaklarda, meydanlarda, sosyal medyada, ekranlarda vıcık vıcık sevgi sözleri; mart kedileri gibi aşk oyunları, meşk soyunmaları...

Herkes aşk kadını, herkes aşk erkeği; herkes en manyağından âşık, herkes en cesurundan maşuk...

"Aşk" için TDK'nin sözlüğünde, "Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu" diyor. Kubbealtı Lügati ise “Bir kimse veya bir şeye karşı duyulan çok kuvvetli sevgi ve bağlılık, aşırı muhabbet” şeklinde veriyor anlamını.

Günümüzde ise özellikle sosyete camiasında ve onları örnek alan modern dünya görüşünü benimsemiş olanlarda ve kendilerini muhafazakâr diye tanımlayanların sonradan görme kesiminde aşk çoktan ayağa düştü.

Âşığım diye gezenlerde ve adına aşk dedikleri o ne menem bir şey olduğu anlaşılamayan şeyde bırakın aşırısını, sevgiye rastlamak mümkünsüz. Varsa yoksa hayvani bir şehvet!.. Şehvetinin peşinde hayvanlar gibi koşanlar... Ne bir kutsal tanıyorlar ne utanıp sıkılıyorlar ne de erteliyorlar azgın nefislerinin arzularını...

Televizyonlarda, sosyal medyada sanatçı diye gösterilen ama ortaya vücudundan başka sanat adına hiçbir şey koyamayanların (o da Allah'ın sanatı, kendilerinin herhangi bir katkısı yok) özel hayatlarıyla (herkesin önünde yaşanınca nasıl özel oluyorsa) sürekli gündeme getirilip örnek şahsiyet/siz/ler olarak sunulması ve yaşadıkları aşkların(!) ballandırıla ballandırıla anlatılması, milletimizin ahlakını, ahlak algısını, aşk anlayışını kökten sarsıyor.

Bir manken, şarkıcı, televizyoncu, iş adamı (adamlık lafın gelişi) vb. biriyle ilgili bakıyorsunuz bir haber: Falanca kişiyle yaşadığı aşk bitti, falanca kişiyle aşk yaşamaya başladı.

Aşk??? Hani aşk, “Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu” idi. Nerede sevgi? Ya bağlılık duygusu???

Biz buna aşk, yaptıklarına da aşk yaşamak demiyoruz. Ortalama ahlaka sahip her TC vatandaşı için -bakın dindar değil- yaptıkları zinadır ve yaşadıkları da ahlaksız bir hayattır. Ya hu aşk olsa bir kutsallığı olur, insan birine âşık olunca ona bağlanıp onda bağlı kalmaz mı? Diyelim ki şartlar ayrılmalarını gerektirdi, o bir kişiyi unutabilmek için uzunca bir zaman geçmesi gerekmez mi?

Kucaktan kucağa yaşanan aşk olur mu? İnsan için aşkın, sevginin, âşık olunanın, sevilenin bir farklılığı olur?

Mart kedisi gibi ciyak ciyak aşk yaşar mı ar, namus, utanma, hayâ sahibi bir insan?

İnsan; sevdiğini, sevdiğiyle yaşadığı özel şeyleri genele açıp reklam eder mi, aşkını ve âşık olduğunu ayağa düşürür mü?

Yine son yıllarda iyice artan bir durum: iki kişi birlikte yaşıyor, evliliğin bütün gereklerini yerine getiriyor ama nikâh kıymaya gelince iki taraf da yanaşmıyor. Niye? Nikâh sorumluluk almak demek çünkü... Bunlar birbirlerinden her türlü hazzı alıyorlar ama birbirlerinin sorumluluğunu al/a/mıyorlar. Sorsan âşıklar... Ancak ilk olumsuzlukta ayrılıp -hatta çoğu zaman ayrılmadan- hemen bir başkasıyla aşk yaşama(!) devam ediyorlar. Genelde de çocuk sahibi olacaklarsa nikâh kıyıyorlar, gerçi onu bile yapmayan çok... Nikâhsız doğan bu çocuklar ne oluyor? Hemen yanlış anlamayın, tabii ki AŞK ÇOCUĞU!..

Ne diyelim, al aşkını sok gözüne gözüne!..

LÜTFEN!.. Yalnız televizyon, sosyal medya, umum âşıklarından küçük bir ricam var: Lütfen yaşadığınız bu aşkları(!) Leyla, Mecnun; Ferhat, Şirin vb. kıyaslamayın. Mevlanaları, Şemsleri, Yunus Emreleri, Divan Edebiyatı şairlerini, onların temiz sözlerini bu aşklarınız(!) için kullanıp kirletmeyin.

23 Temmuz 2017 Pazar

Katil İsrail, Kahrolup Haritadan Silinmedi mi Hâlâ?

Son günlerde İsrail, gemi iyice azıya aldı bildiğiniz gibi!.. Önce geçen cuma 1967'den sonra ilk defa Mescid-i Aksa'da Müslümanlar, cuma namazı kılamadı... Üç Müslüman kardeşimiz, Mescid-i Aksa avlusunda şehit edildi, onlarca yaralı vardı...

Daha sonra katil İsrail polisinin Mescid-i Aksa’nın Aslanlı Kapısı bölgesinde yatsı namazını eda eden cemaate, namazdan sonra yaptığı müdahalede Mescid-i Aksa Hatibi Şeyh İkrime Sabri yaralandı.

Dün ise (21 Temmuz 2017) Mescid-i Aksa'da cuma namazını kılan Müslümanlar, katil ve terörist İsrail polisinin saldırısına uğradı. İlk belirlemelere göre ondan fazla kişi yaralandı.

Anlayacağınız terörist ve katil İsrail, topraklarını çaldığı Müslümanların ilk kıblesini de aşama aşama ele geçirmek için kontrollü bir gerilim ve çatışma siyaseti izliyor. Bizi en kötü senaryoya yavaş yavaş alıştırıyor, zihinlerimizi uyuşturuyor, duyarsızlaştırıyor ve biz Müslümanlar uyanmazsak zamanı gelince de altın vuruşu yapacak.

Hâlbuki Müslümanlar’ın birliği, dirliği; âlimlerimizin feraseti, üstün cesareti(!) vb. durumlara bakınca hiç böyle olmamalıydı!.. İsrail şimdiye kadar çoktan kahrolmuş, Filistin toprakları Müslümanlara iade edilmiş, dünya bu Siyonist İsrail belasından kurtulmuş olmalıydı!..

Daha dün Caner Taslaman ve Ebubekir Sifil, İslam dünyasını kurtaracak büyük bir münazaraya(!) imza attılar. Caner Taslaman'ın stüdyoya deve sidiği, hurma, zehir getirip İslam dünyasına, özellikle de Filistin'e, sirayet etmiş zehir durumundaki İsrail'i ortadan kaldırdığını sanmıştık. İslam âleminin tüm dertlerinin ilacı olacak bu münazara sonucunda da mı Siyonist İsrail, kahrolup haritadan silinmedi? Hayret!..

Ülkemizdeki hocaların, âlimlerin, cemaat önderlerinin birliği, dirliği, İslam dünyasının sorunları karşısındaki duyarlılıkları(!), kendi cemaatleri, fanları, izleyicileri ve kendi nefisleri için değil de İslam dünyasının sıkıntıları için mücadele ediyor olmaları(!) karşısında? Siyonist İsrail, kahrolup haritadan silinmedi mi hâlâ?

Hocalarımızın, televizyonlarda sakızın orucu bozup bozmadığını, tavuktan kurban olup olmayacağını, ikinci hanımı almanın hangi durumlarda caiz olduğunu tartışıyor olmalarına bakınca İslam dünyasının bütün sorunlarını çözdükleri için beyin fırtınası yaptığını düşünüyorduk. Ne yani Siyonist İsrail, kahrolup haritadan silinmedi mi hâlâ hayret!..

Bir hocamızın sürekli Hz. Âdem’in ilk insan, Hz. Meryem'in çift cinsiyetli olup olmadığı; kadınların özel günlerinde namaz kılmak, oruç tutmak, Kur’an okumak gibi ibadetleri yapıp yapamayacağı; herkesin uydurulmuş dine inanırken yalnızca kendini takip edenlerin indirilmiş dine inandığı gibi konuları gündeme getirdiğini görünce ben de sandım ki İsrail kahroldu, İslam âleminin tüm sorunları bitti, akan Müslüman kanı durdu... Ne yani bunların hiçbirisi olmadı mı? Siyonist İsrail, kahrolup haritadan silinmedi mi hâlâ?

Yanmaz kefen satışları rekor kırınca, sakalı şerif ziyaretinde artışlar olunca, hoca efendimize daha çok mürit kazandırınca, Türkiye'nin en eğlenceli televizyonunda Cem Yılmaz'a taş çıkartırcasına insanlara dini anlatınca tüm sorunlarımızın çözüldüğünü sanmıştım. Yoksa sürekli halay çekilen kanalda hocamız da bize pışşşıııkkk çekip alayımızla alay mı ediyordu? Ne yani Siyonist İsrail, kahrolup haritadan silinmedi mi hâlâ?

Müslümanlar hep birlikte tükürse tükürüğünde boğacağı katil sürüsü, Siyonist İsrail; ilk kıblemize saldırıyor, murdar ayaklarıyla mescidimizi çiğniyor, Müslüman kardeşlerimizi şehit ediyor, Müslüman kadını taciz ediyorsa tüm hocalarımızın hocalığı, Müslümanlarımızın Müslümanlığı, devlet adamlarımızın devlet adamlığı, mücahitlerimizin mücahitliği, hepimizin adamlığı ötede dursun!..

İSLAMOĞLU sıkıntı içindeyken kendi reklamını yapıp ayrılıkları körüklemen, tüm İslam kültür ve geleneğini yok sayman, canımıza OKUYAN katil sürüsü Siyonistler yerine TV ekranlarından ona, buna sataşman, eskiden müridi olduğun şarlatanın hâllerine bakmayıp bize hocalık TASLAMAN, Ümmet-i Muhammed'e faydalı olmadıktan sonra TV ekranlarını CÜBBELİ ya da cübbesiz dolaşman bizim için hiçbir anlam ifade etmiyor!..

Ne yani Siyonist katil İsrail, hâlâ kahrolup haritadan silinmedi mi gerçekten!..

Püskürtülen Darbenin Kahramanı Çok Olur

Melun 15 Temmuz darbe girişiminin birinci yıl dönümünü geride bıraktık. Özellikle de 15 Temmuz geldiğinde hiç hoş karşılamayacağımız eylem ve söylemlere, darbesavarların(!) vıcık vıcık övünmelerine şahit oluyoruz.

Ancak baştan şunun adını doğru koyalım. Kimin darbeye aslanlar gibi karşı durduğunu, niyetlerin ne olduğunu da çok iyi biliyoruz.

Bir defa darbeye canıyla, kanıyla karşı koyanların tek bir görüşü vardı:

Ülkemiz, İslam Âleminin son kalesidir, Recep Tayyip Erdoğan da küffarın karşısında dik durabilen, Ümmet-i Muhammed'in umudu olabilecek tek liderdir. Bu son kale düşmemeli; küffara ve münafıklara karşı sonuna kadar Recep Tayyip Erdoğan'ın arkasında durmalı ve Reis'imizi iç ve dış düşmanlara, hainlere yedirmemeliyiz.

Yani meydana çıkanların ekseriyeti -%99- ne demokrasi ne Cumhuriyet, hele ki ne de laiklik için çıktı. Din-i İslam, Ümmet-i Muhammed ve vatanı, milleti, devleti için çıktı. İslami duyarlılığı olmayıp darbeye ve darbecilere karşı canını dişine takarak mücadele eden azınlık bir grup ise vatanı, milleti ve devleti için meydanlardaydı ve tüm ayrılık gayrılığı bir kenara bırakıp vatan, millet ortak noktasında buluşmuştu. Örneğin darbe gecesi hesapsız bir şekilde meydanlara koşup yaşadıklarını samimi bir şekilde paylaşan, Devrimci Sosyalist İşçi Partisi kurucularından Cengiz Algan gibilerin ise bizim gözümüzde meydanlara çıkan dindar bir insanlardan hiç farkı yoktur ve onların her türlü görüşü saygıdeğerdir.

Bunlar dışında kalanlar, -başta ana muhalefet lideri- zaten darbe teşebbüsünün rengi belli olana kadar ortalıkta yoktu. Hatta kaçıp saklanıyorlar, ATM'lere koşup uzun kuyruklar oluşturuyorlar, stok yapmak için marketlere hücum ediyorlardı. Makarnacı diye küçümsedikleri insanlar, şehadete koşarken azgın azınlık, makarna depolama derdindeydi.

Şimdilerde bakıyoruz ki ortalık kahramandan geçilmiyor. Darbenin nereye evrileceğini takip edip safını belli etmeyenler, sahillerde tatilin keyfini çıkarıp kılını kıpırdatmayanlar, ATM ve marketlerde kuyruk oluşturanlar, aleni olarak darbenin yanında yer alıp ilk saatten itibaren millete ve liderine tehditler savuranlar vb. hepsi darbe gecesi ne kahramanlıklar yapmış da haberimiz yokmuş.

Hele de Kemalist-laikler ve Atatürkçüler sayesinde darbe başarılı olamadı, demiyorlar mı? İnsan, neresiyle güleceğini şaşırıp bunların akıl sağlığının akıbetini merak etmeye başlıyor. Hepimiz aleni gördük ki darbe başarılı olsun diye inanmadığınız Allah'a dualar ediyor, camileri basıp müezzin tartaklıyor, sokağa çıkmayın diye millete telkinlerde bulunuyordunuz. Darbe başarısız olunca da masum askerlerimizi dövdüler diye yaygara koparıp "başı kesilen er" yalanları yaymakla meşguldünüz.

Bu ülkede demokrasinin, cumhuriyetin teminatı Kemalist-laiklerdir, diyenler de ayrı bir komedi. İlk 1960 darbesi olmak üzere tüm darbeleri yapanların Kemalist-laik zihniyetin ürünü olduğunu unutmamızı bekliyorlar. Bir de FETÖ ile birlikte hareket eden ciddi bir Kemalist-laik-ulusalcı zihniyetli subay olduğunu ve asıl ittifak yapanların kendileri olduğunu algı oyunlarıyla saklama derdindeler.

CHP Genel Başkan Yardımcısının, "Darbenin önlenmesinde büyük katkısı olan genel başkanımız..." diye başlayan bir açıklaması var ki evlere şenlik!.. Bu katkıyı da çok merak ettik doğrusu... Havaalanından kaçarken mi, belediye başkanının evinde kahve eşliğinde televizyon izlerken mi darbeyi püskürtmüş.

Muhalefetten Devlet Bahçeli'yi burada da saygıyla anmak gerekir. İlk açıklama yapanlardan biriydi ve vatan, millet ve devlet dışında hiçbir hesabı olmadan tarafını belli etti. Ancak MHP'de Bahçeli muhalifi olup da hem meydanlara çıkmayan hem de benim askerime dayak atılıyor yaygarasını koparan önemli bir kesimi de unutamıyoruz. Onlar da zaten şu anda Bahçeli ile değil, FETÖ'nün işaret ettiği biriyle hareket ediyorlar.

Hâsılı kelam: Oluşturulmak istenen havaya teslim olursak FETÖ darbenin mağduru, millet darbenin faili ve Reis de terör örgütü lideri olur. Herkes, elindeki imkânlar doğrultusunda darbecilerle, darbeseverlerle, sözde darbesavarlarla, yalancı kahramanlarla, hainlerle, yavşaklarla mücadeleye ve bunları ifşa etmeye devam etmeli!..

Şehit bizim, şahit biziz!..

15 Temmuz, Tam Bir Tiyatrodur!..

Evet, evet, 15 Temmuz; gerçek bir tiyatrodur!.. Hem de öyle böyle değil!..

Yapımcısı ve yönetmeni ABD ve tüm Batı/l...

Başrol oyuncuları dindar görünümlü kindarlar, yiğit görünümlü itler; ederi bir dolar, boynunda yular olan şeddeli eşekler, münafıklar ve de darbecilik genlerine işlemiş Kemalist laik güruhun bir kısmı!..

Seyircileri ise darbeyi Bakırköy'den ilçe başkanının evinden kahve eşliğinde izleyen ana muhalefet lideri başta olmak üzere vatanını, milletini, devletini iktidar hırsı ve koltuk uğruna satmaya hazır muhalif görünümlü gaflet, dalalet ve hıyanet çetesi...

Her şey kâğıt üzerinde planlanmış, en ince ayrıntısına kadar hesaplanmış ve senaryoya yazılmıştı.

Ancak bir şey hesaba katılmamıştı, tiyatro öyle bir oyun ki fırsat verirseniz siz sahnedeyken oyuna dışarıdan dâhil olanlar, oyunu yönlendirenler olabilir. 15 Temmuz tiyatrosunda da(!) tam olarak bu oldu.

Senaryoda sadece figüran olarak yer alan millet ve oyunun kötü adamı(!) sonunda mutlaka saf dışı edilecek olan milletin Reis'i oyuna müdahil oldu. Tiyatro(!) bir anda değişti.

Yapan, yöneten, yazan ve oynayanların istediği, senaryoda yazıldığı gibi sonuçlanmadı oyun. Oyunda kendilerine figüran gözüyle bakılan millet, oyunun kötü adamı(!) Reis'in bir işaretiyle oyuna dâhil olup başrole kendisi geçti ve tüm senaryoyu değiştirdi. Hesapta olmayan şeyler oldu, figüranlar(!) inisiyatifi ele geçirdi.

Sonrasında olanlar hepimizin malumu... Vatan hainlerinin, işbirlikçilerinin tüm gözü dönmüşlüklerine, hainliklerine, caniliklerine, canavarlıklarına, ellerindeki göreceli tüm güce rağmen milletin iman gücü ve vatan sevgisi, bu yavşaklara dünyayı dar etti. Bir kısmı olayların seyri değişmeye başlayınca soluğu asıl memleketlerinde -Yunanistan, israil, ABD'de- aldı.

Şu ülkenin Türkler’i, Kürtler’i, Zazalar’ı, Lazlar’ı, Çerkesler’i vb. hepsinin nasıl manyaklar(!) olduğunu anlamış olduk. Mesele vatan, ümmetin son kalesi olduğunda en ehli dünya, en günahkâr görünenin bile içindeki iman cevheri, iman kuvveti nasıl da ortaya çıkıyormuş. Şükür,şükür, şükür!..

İşin trajikomik tarafı da nedir biliyor musunuz? Hainleri de bir o kadar aptalmış. İçinde yaşadıkları bu necip milleti zerre kadar tanıyamamışlar. Recep Tayyip Erdoğan'ın bu millet için ne anlama geldiğini kavrayamamışlar.

Ya kibirden ya Allah'ın da bir hesabı olabileceğini hiç düşünemediklerinden kendi hesapları şaşınca apışıp kaldılar.

Ancak zaman geçtikçe FETÖ ile mücadelede yapılan hatalar ve hainlere de hak ettikleri kadar sert davranılmaması neticesinde moral ve motivasyonları yükseldi. Tekrar kendilerinde güç olduğu vehmine kapılıp iyice zıvanadan çıktılar, pervasızlaştılar. En ufak bir pişmanlık emaresi göstermedikleri gibi kendilerini "kahraman" ve yaptıkları alçakça ihaneti de kahramanlık olarak görmeye ve göstermeye başladılar.

Vatanını, milletini, dinini bir dolara satan bir dolarlık alçak hainler, mahkemeden bir dolarını isteyecek, mahkemeye "hero/kahraman" yazan tişörtle gelecek kadar arsızlaştılar.

Bu da şunu gösteriyor: Devlet ve adalet mekanizması, bu bir dolarlık alçak hainlerle mücadelede zafiyet içinde... Onlara haddini bildirmekte yetersiz, içerideki hainleri temizlemekte yeterince hızlı değil.

FETÖ hainlerinin mahkemeye hâlâ onların moral ve motivasyonunu bitirecek bir kıyafet ve yöntemle getirilmiyor olması, bir zafiyet değil de nedir? Hepsi bir KHK ile halledilebilecek kadar basit değil mi? Devlet, kendine ve milletine ihanet edenlere karşı sonuç alıcı hızlı kararlar almayacaksa kime karşı alacak?

Rabbim, bu milleti bir daha böyle tiyatrolarla(!) karşı karşıya bırakmasın; şehitlerimizin şehadetini kabul eylesin, sağlık sorunu yaşayan gazilerimize sağlık, sıhhat ve afiyet versin.

Bankamatikler, marketler yerine meydanlara, vatan müdafaasına, şehadete koşan milletimizden de Allah razı olsun!..

Adalet, Özgürlük Angarya; İstikamet Pensilvanya!..

Yürüdün, yürüdün, sonunda bir miting yaptın; haydi gözün aydın, CHP koltuğunu üç beş yıl daha kaptın!..

Kritik zamanlarda hemen koş meydanlara, hakikati boş ver, sarıl sürekli yalanlara!..

Hâlâ tartışılıyor mitinge katılan kişi sayısı, yok henüz bir nokta koyan; attığınız resimlere bakılırsa destek için mitingde yerini almış Recep Tayyip Erdoğan!..

Hayda, yürüyüş yeni bitmişti içeri alınmış Çalışkan Koray, yeniden yollar gözüktü bizim Gandhi'ye vay vay!..

Ama olsun biz seni yürürken sevdik Dünya Lideri(!) Kemal; FETÖ, HDPKK, DHKP-C ile daima ol hemhal!..

Şimdi destek vermezsen ayıp olur Koray'a; bu kez yol Maltepe'de bitmesin, uzanıver Pensilvanya'ya!..

Bu defa karavan alma, uçağa binme, antrenmanlısın çık yola yaya; sıkıştığın her an ülkeni ve milletini şikâyet et dünyaya!..

Yürüdün beş yüz km, son durağın Maltepe; kullandı seni FETÖ, PKK hem de tepe tepe!..

Vatansevere düşmansın, dostundur tüm paralel, heval; vatanpervere destekte mızmızsın, ama hainlere destek de çok cevval!..

Haine destekte gözü peksin, bir siyasi olarak terörü ve teröristi desteklemekte teksin!..

Öğüt vereni dinleyip yapmazsın hiç kulağına küpe, konuşmaktan acizsin söylediğin çoğu zaman gelmez ipe sapa, en azından ülke ve millet için bazen çeneni kapa!..

Yalan söyle, sürekli fitne çıkar; ülke batacakmış, millet zarar görecekmiş kim takar?

Düşmanlar,dışarıdan ülkeyi bölemiyor, sen et onlara vekâlet; uydurduğun kılıfa ister özgürlük de istersen adalet!..

Maşallah arı gibi çalışıyor teşkilatınız, vızır vızır sizin kovan; hep terörist cenazelerinde gördük sizi, şehit cenazelerinden var mı sizi kovan!..

Ramazanda yürüdünüz sadece adalet(!) için, o sıcakta yürürken yanmıştır senin için; milletin inancı, orucu sizi bağlamaz rahatça yiyin, için!..

Yorulunca çekilip dinlenmişsin lüks karavana; özgürlük, adalet, eşitlik diyorsun ama hepsi karavana; bu milletten öylesine kopuksun ki bir kez Mehmetçikle kaşık sallamamışsın aynı karavana!..

Yürürken seni destekledi FETÖ, PKK, Zulümdaroğlu; yanında değildi vatanını seven, milletine sırtını dönmeyen, bu milletin inancıyla sorunu olmayan hiçbir insanoğlu!..

Ne zamandır suç olmuyor vatana ihanet, 28 Şubat'ta aklınıza gelmemişti hiç adalet; kusura bakmayın masum değilsiniz, içinde bulunduğunuz gaflet, dalalet hatta hıyanet!..

En büyük destekçileriniz 28 Şubat'ta kurmuştu ikna odası, o zaman hiçbirinizde yoktu adalet, özgürlük kaygısı ve tasası!..

Kemale erememişti hiçbirinin kişiliği, Nur/suzdu hepsinin suratı; bu dünyadan cezasını çekmeden gitti birçoğu, şimdi düşünsünler nasıl geçeceklerini Sırat'ı!..

Size göre adalet, hak, özgürlük sadece sizin gibi olanlar için var; bir kişi sizden değilse ona edilmeli bu dünya dar!..

Olsun isterseniz bu dünya size yâr, bizim için bu dünyadan sonra Ahiret var; burada yaptığınız hiçbir zulüm kalmayacak yanınıza kâr!..

Samimiysen, gerçekten istiyorsan adalet, özgürlük barış; haine ve ihanete destek olma; haydi sen de bizimle hayırda yarış!..

Bu topraklar şehit kanıyla sulandı ve alındı, emin ol ki kimseye vermeyiz bir karış!..