24 Şubat 2017 Cuma

28 Şubat Yangınının Hâlâ Sönmediği Yürekler var

Ülkemizin ve milletimizin üzerinden bir silindir gibi geçip gitmişti 28 Şubat süreci... Kendisi geçip gitti ama hâlâ etkisi, geride bıraktığı acılar, yüreklerde bıraktığı yangınlar geçmedi. Nasıl geçsin ki? O süreçte insanların umutlarını, hayallerini, hayatlarını çaldılar insanlıktan nasibini almamış mahluklar!..

Kimler zarar görmedi, kimlerin hayalleri yıkılmadı, kimlere hayat zindan edilmedi ki!..

Hayatının baharında hayatın bütün zevklerini elinin tersiyle itmiş, gece gündüz çalışmış, hayaller kurmuş, sıcak yatağa hasret masanın başında uyumuş ama sonunda hayalini kurduğu üniversiteyi ve bölümü kazanmış gencecik kızlar!..

Büyük umutlarla, ideallerle geldiği üniversitenin kapısında insan olduğuna bin şahit gereken şahsiyetsizlerin "Hop!.. Sen buraya bu şekilde giremezsin!" höykürmesiyle karşılaşıyordu. "Neden giremiyorum?" sorusuna ise tersine evrim geçirmeye başlamış, köhnemiş zihniyetin aşağılık mahlûklarından, "Başında örtün var. Burası çağdaş, laik, Atatürkçü bir kurum!.." cevabını alıyordu.

Ya da üniversitenin ilk yıllarını sorunsuz geçmiş, 2, 3 veya 4. sınıfa kadar başörtülü okumuş olanlar, bir anda "Ülke için tehlikeli, gerici, yobaz" ilan ediliyor ve okumak istiyorlarsa başlarını açmaları gerektiği söyleniyordu. Derslerden polis zoruyla çıkarılıyorlar, yerlerde sürükleniyorlar, darp ediliyorlardı.

Sadece üniversitelerde değil, hayatın her alanında zulüm almış başını gidiyordu. Başörtülüler, dindar insanlar; memuriyetten atılıyor, hayattan tecrit ediliyor, her yerde suçlu muamelesi görüyorlardı.

Ne günlerdi, ne günlerdi; Rabbim, bir daha bu millete o günleri yaşatmasın!..

Sözü asıl getirmek istediğim nokta ise şurası: Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere AK Parti hükümetlerinden Allah razı olsun; ülkemizi bu büyük sorunların içinden çıkardılar, o günlerde hayalini bile kuramadığımız -çünkü hayallerimizi bile çalmıştı o sürecin bekçisi olan yavşaklar- bir ortam sundular bize. O dönemde memuriyetten atılanlar, işine döndü ve hakları iade edildi; üniversiteden atılmış olanlar, tekrar okuluna dönüp okuldan mezun olma şansına kavuştu.

Şimdi Reisimizden ve AK Parti hükûmetinden son bir beklentimiz daha var: Yapmış oldukları bu güzel hizmetleri nihayete erdirmeleri... Nasıl mı olacak? Daha sonra imkân verilip üniversiteyi bitirmeleri sağlanmış olan bu insanların o dönemde uğramış oldukları haksızlıklar telafi edilerek... Evet, okullarını bitirmeleri sağlandı, fakat uğradıkları haksızlıklar telafi edilmiş olmadı. O dönem şartlarında okullarını bitirseler çok rahat devlet kademelerinde işe başlayıp şimdiye kadar neredeyse emekli olacaklardı. Şimdi bu insanlara pozitif ayrımcılık yapılarak isteyenlerin kendi alanlarında devlet kademesinde işe başlamaları sağlanmalıdır. Aynı şekilde imkânları elvermediği için hakkını kullanıp okulunu tamamlayamamış kişilere de devlet desteği sağlanarak okulu bitirmeleri sağlanmalıdır. O dönemin mağdurlarına devlet, tazminat ödemelidir. Çünkü o dönemde devlet adına hareket eden birileri yüzünden bu insanlar mağdur olmuş, hakları elinden alınmış, maddi ve manevi zararlara uğramışlardır.

Bu talebi kabul edilemez veya anormal bulanlar olursa onlara cevabım şudur: Haksız yere mahkûm olan kişilere devlet tazminat ödemiyor mu? Ödüyor!.. En son Balyoz ve Ergenekon mağdurları örnektir... Bu insanların mağduriyeti onlardan hiç de az değildir!.. Bu insanlar için yapılacaklar, bir lütuf olmayacak, tam aksine geç kalınmış haklarının kısmen iadesi olacaktır!.. Kısmen diyorum çünkü geçen yıllar, çalınan hayaller ve hayatlar yerine gelmeyecektir.

Reis, 28 Şubat sürecinin yüreklerde bırakmış olduğu yangını söndüreceğine ve birilerinin devlet adına mağdur ettiği bu insanların mağduriyetini de gidereceğine inanıyoruz. Artık onlara da sıra gelmiştir!..

Yaptıkların, yapacaklarının teminatıdır!.. Allah, sana hayırlı, uzun ömür versin!..

19 Şubat 2017 Pazar

HAYIR Diyorum Çünkü...

Ülkemizin, milletimizin bekası için çok önemli bir referandum var önümüzde. Bugün empati yapıp kendimi bir müzmin muhalifin yerine koymak ve neden "HAYIR" denmesi gerektiğini tüm milletimize açıklamak istiyorum. Çünkü HAYIRCI cephe, kendilerini ifade etmekte çok aciz!.. Ya da şöyle diyelim: Kendilerini oldukları gibi ifade etmekten çekiniyorlar. Arkadaşlara yardımcı olmak lazım, zira bizler aynı ülkenin insanlarıyız; düşman değiliz nitekim ve referandumdan sonra da yüz yüze bakacağız. O hâlde buyurun!..

Hayır diyorum çünkü:

“AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘EVET’ diyor.

Bu ülkede koalisyon dönemlerinin devam etmesini istiyorum.

İstikrar değil, istikrarsızlıktan yanayım.

94 yılda 65 hükûmet kurulmuş, hükûmetlerin ömrü 1,4 yıl... Bu hızlı değişimin devam etmesini, sürekli seçim yapılmasını, sürekli hükûmet değişimi olmasını ülkemiz ve milletimiz adına hayırlı görüyorum.

Hükümet kurulamadığı, cumhurbaşkanının seçilemediği sonra da ülkenin kaosa sürüklendiği günleri özlüyorum.

Kaosu ve terörü bahane ederek darbe yapıp yönetime el koyma hakkını kaybedecek olan darbecilerin haklarının korunması gerektiğine inanıyorum.

Bu ülkede darbe ihtimalinin tarihe karışmasına karşıyım.

1980 darbesinin ürünü olan anayasanın ve kurumların aynen devam etmesi taraftarıyım.

Milleti, değerlerini, inançlarını, yaşam tarzını küçümseyip onlara düşman olanlardan yanayım.

Bu millete fazla yüz verildiği kanaatindeyim.

Bu milletin ekserisi cahildir, bidon kafalıdır, göbeğini kaşıyan adamdır, irticacıdır, görgüsüzdür, dağda çobandır; kime oy vereceğini bilmez, kandırılmaya çok müsaittir.

Milletin önüne konulanlar içinden tercih yapmasının yeterli olduğunu, istediği kişiyi cumhurbaşkanı seçmek gibi bir yeterlilikte olmadığını düşünüyorum.

Ağa babalarım öyle diyor ve bu çarpık düzenin devam etmesini istiyor.

27 Mayısların, 12 Martların, 12 Eylüllerin, 28 Şubatların belli aralıklarla devam etmesini istiyorum.

Çünkü benim için devlet ve millet önemli değil; bana yakın olanların, benim ideolojimden olanların iktidarda olmasını istiyorum.

Bu milletin bir daha bizim yüzümüze bakmayacağını, kendini adam yerine kaymayan bizleri de onların adam yerine koymayacağını iyi biliyorum.

Bu milletin de, devletin de sahibi biziz ve EVET diyenlerin istediği sonuç çıkarsa tüm imtiyazlarımızı kaybedeceğiz.

Bu milletle aynı seviyede, aynı haklara sahip olarak yaşamak, bir çobanla aynı değeri görecek olmak bizi kahrediyor.

Anlayın beni… Diğer türlü biz bitiyoruz, istikrarsızlık bitiyor, kavga bitiyor, kaos bitiyor, vesayet bitiyor...”

Niçin HAYIR dememiz gerektiği konusunda sizi ikna edebildim mi?

EVET...

EVET mi dediniz?

EVET dedik ve hep EVET diyeceğiz!.. Neden EVET dememiz gerektiğini bize çok güzel anlattınız.

Yok, biz boşuna demiyoruz bu millet adam olmaz, cahil bunlar diye!.. Ne Hâliniz varsa görün bidon kafalılar, yobazlar, irticacılar!..

Ve 17 Nisan sabahı reklamlar biter ve yepyeni bir sabaha uyanır Türkiye!.. Vursun mehterler, haydi ya Allah!..

ER-KEK

Ülkemizin, milletimizin bekası için çok önemli bir soruna değineceğiz bugün: "ERKEK" ve "ER"lik sorunu!..

"Erkek" kelimesinin kökeni ile ilgili net bir görüş yok. "Er" köküne, "-k" eki getirilerek "güç, kuvvet" anlamına gelen "erk" elde edilmiş, ona da "-ek" eki getirilerek "erkek" kelimesi elde edilmiş diyen var. Kubbealtı Sözlüğü'nde ise "koç" anlamına gelen "irk" köküne "ek" eki getirilerek türetildiği söyleniyor. Muharrem Ergin ise "er" köküne, şu anda işlevsel olmayan "kek" eki getirilerek kelimenin elde edildiğini söylüyor.

Neyse bizim meselemiz, kelimenin kökeni değil; bu kelimenin karşıladığı kişilerin içinde bulunduğu içler acısı durum!..

"Erkek" adam, öncelikle "er" olmalı, yani yiğit, kahraman... Öldüğümüz zaman "Er kişi niyetine!" diyorlar. Eskiden bir kız, evlendiği zaman "Ere vardı." derlerdi. Çünkü bir adam koca olmuşsa, evlenebilmişse kadının sırtını dayayabileceği dağ gibi bir yiğit, kahraman olarak görülürdü. Erkek; evinin, karısının, çocuklarını her sorumluluğunu alır; onlar için gerekirse ölümü göze alırdı. Ancak karısı da "er"inin yani kocasının sözünden çıkmazdı, onun hoşuna gitmeyecek şeyler yapmazdı. Feministlerin hoşuna gitmeyecek ama "Evine göre pişir aşını; erine göre bağla başını." sözü de bir tecrübenin ürünüdür ve beyhude söylenmemiştir. Bir adamla evlendin ise onu kabullenmişsindir ve onun hoşuna gidecek şeyleri yapmalı, hoşuna gitmeyecek şeylerden de uzak durmalısın. Bu tavır, bir kadın olarak seni küçültmez; seni evinde mutlu, kocanın yanında değerli yapar. Yok, mutlu ve değerli olmak gibi bir kaygın yoksa zaten sana söyleyecek söz kalmamıştır, özgür(!) ama mutsuz ve değersiz yaşamayı göze almışsındır.

Günümüz erkeklerinin ekseriyetinde ise "er" gitti, geriye "kek" kaldı. Islak kek kıvamında soğan erkeği olarak yaşıyorlar. Ne kadını koruyup kollayabilecek kadar "er" ne onu koşulsuz sahiplenecek kadar "yiğit" ne karısı ve çocukları için ölümü göze alabilecek kadar "kahraman" günümüzdeki birçok erkek!..

Yine feministler kızacaklar ama kadın namustur ve erkek namusuna sahip çıkmalıdır. Tabii ki bir Müslüman olarak "Namus sadece kadına hastır, erkek istediğini yapar." gibi alçak bir zihniyet taşımıyorum. Kadının erkek için ne kadar önemli ve kutsal olduğunu vurgulamak istiyorum. Ama kadını kem gözlerden, kem sözlerden koruyup temiz, pak kalması için gerekirse canını verecek erkekler nerede?

Eskilerin kişiliksiz şairlerinden biri, karısını tüller içinde arkadaşlarına teşhir ederek ne kadar güzel bir hanımı olduğuyla övünürmüş. Şimdi de bunu farklı yollarla yapan, bırak kıskanmayı, karısını teşhir etmekten zevk alan deyyus doldu her yer!..

Sanatçı geçinen biri, "Ben de oyuncuyum, karıma nasıl 'Rol gereği öpüşme' derim?" diyor. Bir diğeri, "Öpüşme sahnelerinde karımı kıskanmıyorum." diyor. Yuh ya hu, bu nasıl olur!.. Bu sanatsa ben bu sanatın içine tükürürüm. Hiçbir hayvan yoktur ki dişisini başka bir erkekten kıskanmasın!.. Meğerki insan ola...

Günümüzde kadınların fıtrattan uzaklaşma sorunu var ama bunun sebebi, kadınlardan önce erkeklerdir!.. Asıl sorun, erkeklerin fıtratının bozulmuş olması; erkeklerin er, adam gibi adam olamamasıdır!..

KHK'lar ve Kamudan İhraçlar Üzerine

Malumunuz olduğu üzere 15 Temmuz'da büyük bir felaketin eşiğinden döndük. Koynumuzda beslediğimiz yılanlar, bizi sokmaya çalıştı; içimizdeki gâvurlar, dışımızdaki gâvurlarla işbirliğine girdi bizi çökertmek için... Hamdolsun ki Hakk'ın yardımı, halkın gayreti ve cesaretiyle, Reis'in dirayet ve basiretiyle bu melun darbe girişimini de püskürttük.

Darbeyi püskürttük ama devlette yuvalanmış olan cerahati de söküp atmak gerekiyordu. Devletin de içindeki bu cerahatle yaşaması mümkün değildi. Bunun için de OHAL ilan edildi ve hızlı bir şekilde karar alınıp KHK'ler yayımlanarak uygulamaya konulmaya başlandı. Birçok hainin devletle olan ilişiği kesildi, birçok kişi açığa alındı. Darbeye teşebbüs edenler ve işbirlikçileri, bir bir yakalanıp içeri atılmaya başlandı.

Birçoğumuz için acı sonuçlar da verse kangren olan kolun ve bacağın kesilmesi, hayatta kalabilmemiz için kaçınılmazdı. Ancak zaman zaman öyle durumlar ortaya çıkıyor ki insanlar "Acaba!!!" diyor. Bu arada fitne de boş durmuyor; insanları devlet büyüklerimize karşı dolduruşa getirip isyan bayrağını çekmeleri için insanlara sürekli vesvese veriyor, algıları yönlendiriyor, kurumları ve idarecileri yanlışa sevk etmeye çalışıyor.

Son KHK ile kamudan ihraç edilenlerle ilgili ise verilen tepkiler, bugüne kadar verilen en büyük tepki oldu. Birçok kişi, FETÖ ile ilgisi olmadığını kesin bir şekilde dile getirdiği kişinin ihraç edilmesine tepki gösterdi. Tepkilerinde haklılar mı, gerçekten hükûmeti ve Cumhurbaşkanımızı zor durumda bırakmak için birileri suyu bulandırıyor mu? Bunları zaman gösterecek. Ancak şu bir gerçek ki: FETÖ'nün en büyük özelliği her kılığa girebilmesi ve insanları rahat bir şekilde kandırabilmesi... FETÖ ile alakası olmadığını söylediğimiz kişiler konusunda biz yanılıyor olabiliriz ve sonra hayal kırıklığı yaşayabiliriz. Devletin, bizim bilmediğimiz bilgilere sahip olma ihtimali yüksek...

Ancak karar merciinde bulunanların çok dikkatli olmak zorunda!.. Suçlu ve suçsuzu ayırt ederken birden çok kıstas belirlenmeli ve bu kıstaslar her kurum ve herkes için aynı olmalı... Kurumlara ve başındaki kişilere göre ölçütler değişmemeli... Bir de ihraç edilenlerin listesiyle birlikte ihraç gerekçeleri de yayımlanmalı ki bu konudaki olumsuz propagandaların önüne geçilsin.

Benim de şahsi gözlemlerim zaman zaman yanlış adımlar atıldığı yönünde... Mesela "Tayyip Erdoğan hangi dindense ben o dinden değilim." diyecek kadar FETÖ’cü olan akademisyenin hâlâ görevde olduğunu biliyorum. Bunun yanında "Yok canım, daha neler!" dediğim birçok insanın da FETÖ’cü olarak uzaklaştırıldığı oldu. Ancak devletin bekası söz konusu olduğundan, çok ciddi ve radikal adımlar atılması kaçınılmaz olduğundan ufak tefek yanlışlar hoş görülebilir. Ancak daha sonra bu yanlışlardan dönme erdemi gösterilmeli ve haksızlığa uğrayanların hakları iade edilmeli... Nitekim bu konuda kurulmuş komisyonu çok önemsiyorum, komisyon çok titiz çalışmalı ve yapılan yanlışlıkların düzeltilmesi için hızlı adımlar atmalı...

Millet ve devlet olarak bu sıkıntılı süreçten daha da güçlenmiş, birlik ve beraberliğimizi perçinlemiş olarak çıkmayı nasip etsin Rabbim...

Selam ve dua ile!..

Yiyin Efendiler Yiyin, Bu Han-ı İştiha Sizin

Son günlerin en fazla tartışılan konusu, CHP'nin Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen'in bir milyon iki yüz bin TL (1.200.000 TL) olan bir aylık iletişim faturası oldu malumunuz üzere... Bu konuda yazmayacaktım ama sayın milletvekilindeki pişkinliğini, partisinin tavrını ve hükûmet cephesinde küçük bir hata bulunca abarttıkça abartan, bulamayınca iftira ve çamur atanların sessizliğini görünce yazmaya karar verdim.

Bu nasıl bir faturadır, bir insan nasıl böyle bir aymazlık içinde bulunabilir.

Allah'ın on pulunu bekleyedursun on kul,
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul!...
Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa
Yaşasın kefenimin kefili, karaborsa!..

demiş ya üstad Necip Fazıl... Bu hanım milletvekilimiz de tüm Türkiye'nin iletişim hakkını tek başına kullanmış. Biz millet olarak iletişimden anlamayız zaten, o da iletişim hakkımızı bizim yerimize kullanmış.

Yarıyıl tatili vesilesiyle memleketim Adana'daydım. Sordum kaç kişiye mektup ulaşmış diye... O kadar kişiye sordum akrabalarımdan bir teyzemin oğlu ve hanımına ulaşmış aynı mektuptan birer tane, başka da gören yok!.. Sonuçlar böyle olunca şairin şu dörtlüğü buraya tam uyuyor:

Her nere gidersen eyle talanı
Öyle yap ki ağlatasın güleni,
Bir saatte söyle yüz bin yalanı,
El, bir doğru söz söylerse inanma

Hanım milletvekilimiz, Ahmet Hakan'ın sorularını cevapladı. Hoş ortada düzgün soru ve ona uygun cevap yoktu ya!.. Ben kötü bir şey yapmadım, deyip durdu. Adana'nın Feke, Saimbeyli, Tufanbeyli ilçelerinden bahsetti; oradaki insanlara ulaştığını söylemeye çalıştı. Ben baba ocağı Feke'de idim. Ne mektup ne selem alan var sayın milletvekilinden, ne de tanıyan var oralarda. Bu üç ilçe sadece muhalefet partilerinden değil, iktidar partisinden de yıllarca doğru düzgün hizmet almıyor. Buradaki insanlar, vatanına milletine bağlı olduğu için "Devlet bize bakmir!" diye isyan edip için de kimse o bölgelerden haberdar değil. Bu milletvekilimiz de sadece zor durumda kaldığında hatırlıyor bu dağ ilçelerini, yoksa Kozan'dan ilerisini bilen hizmet götürmeye çalışan siyasimiz pek yok!..

Şu berbat dünyada delicesine
Gülmemiz kötü şeydir emmioğlu
Kaç vicdan eğilmez para sesine
Bilmemiz kötü şeydir emmioğlu

demiş Abdurrahim Karakoç üstadımız. O bölgenin makus talihi de para karşısında eğilen, hizmet üretmeyen siyasetçileri maalesef!..

CHP ise toplum baskısından dolayı güya tepki verdi olaya. Milletvekilinin divan üyeliğinden istifasını istediler. Ya bize ne divan üyenizin kim olduğundan!.. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yediniz, bununla ilgili ne yapıyorsunuz? Kocaman bir hiç!.. Parti olarak biz ödüyoruz bile diyemediler!..

Dağlar bırakılmış, vadide kurtlar;

Devlet kesesinden şişmiş avurtlar.

Tavuk caka satar, horoz yumurtlar,

Kendi işin yapan kul bulamadım.

demiş şairimiz. Ne kadar da doğru söylemiş.

Tevfik Fikret şöyle demiş:

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Ama biz milletin parasını yedirmemek, yiyenlerin burnundan fitil fitil getirmek için elimizden geleni yapmalıyız.

Millet parasından verdirme parsa;
Edirne'den Van'a, Muğla'dan Kars'a
Nerede sahte bir kahraman varsa
Bir resmine bir de şanına tükür.