31 Mart 2017 Cuma

Galatasaray Kapatılsın, Yerine Millî Bir Takım Kurulsun!..

Ülkemizde ve dünyada özelde futbol, genelde ise kitlelere hitap eden tüm sporların, sadece spor olduğu zamanlar çok gerilerde kaldı. Kitleleri yönlendirmek, gündemi değiştirmek, vitrine çıkmak, para aklamak, ideolojiyi yaymak vb. birçok şey için özellikle futbol paravan olarak kullanılıyor.

Hiç kimsenin tanımadığı, varlığından haberdar olmadığı, itibar göstermediği bir kişi, büyük bir kulübün yönetimine girdiğinde ya da başkanı olduğunda kısa sürede ülkede herkesin tanıdığı, sözüne değer verdiği biri hâline geliyor. Hâl böyle olunca da futbolun patronları için futbol, sadece spor olmaktan çıkıyor; devlete meydan okuma, ihale peşinde koşma, para aklama vb. alanına dönüşüyor.

Son yıllarda birileri Galatasaray üzerinden devlete ve devleti yönetenlere meydan okuyor. Devletin imkânlarını tepe tepe kullanan, devlete karşı yükümlülüklerini yerine getirmeyip devletten sürekli kıyak bekleyen ve bunun da karşılığını gören Galatasaray Kulübü, yönetimi ve üyeleri; devlete, devlet yöneticilerine ihanet edip -bunu ağır bulduysanız- en basit ifadeyle vefasızlık örneği sergiliyor her platformda!..

Ekonomik olarak batmış, bitmiş bir Galatasaray’a büyük bir stadyum ve spor kompleksi hediye eden hükûmete ve dönemin Başbakan’ı olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a Türk Telekom Arena’nın açılışında çok büyük saygısızlık ve vefasızlık örneği sergilenmişti.

Şimdi de ülkeye ihanet etmiş, darbeye kalkışmış; yüzlerce insanımızın şehit, binlerce insanımızın gazi olmasına sebep olmuş FETÖ’nün üyesi Hakan Şükür ve Arif Erdem’in ihraç talebini reddetmiş bir Galatasaray Genel Kurulu var. Devlete, millete ihanet edenleri, TC devletine tercih eden bir kulüp ve üyeleri... Özellikle Doğan Medya mensubu da olan Kadir Çetinçalı’nın FETÖ’yü ve FETÖCÜ futbolcuları aklayıp devleti suçlayan, tahrik edici konuşması ve üyelerin alkışlı desteği affedilir gibi değil. Bir de İzmir Marşı’yla devlete ve yöneticilerine aleni meydan okuma…

Bu, ilk değil ve Galatasaray’a bu zihniyet hâkim olduğu sürece de son olmayacak. Devlet, behemehâl bunun gereğini yapmalı ve ucu nereye giderse gitsin bunun bedelini ödetmelidir. Yönetim kurulunun gelen tepkiler üzerine acil toplanıp “aidatlarını ödemedikleri” gerekçesiyle üyeliklerini düşürmesi de yapılan rezaleti örtmeyeceği gibi hafifletmez de…

Yaşanan bu olaydan sonra devlet -zaten yapmaması gereken- kulüplere sağladığı kolaylıkları, ekonomik yardımları, vergi aflarını gözden geçirmeli!.. Zira yerli yabancı futbolculara milyonlarca dolar verebilen, transfer dönemlerinde para harcama yarışına giren bu kulüplere verilen hiçbir desteğin hak olduğunu düşünmüyorum. Bu ülkede bu paraların kullanılabileceği çok daha hayırlı ve gerekli alanların olduğu kesin!.. Üstelik verilen desteklere, yapılan kıyaklara rağmen kulüplerin bu ülkeye sağladığı hiçbir katma değer ve dişe dokunur uluslararası başarı -UEFA Kupası istisnası dışında- yok. Reklam, ülke tanıtımı demeyin sakın!.. Onların yaptığı reklamın katbekatını THY yapıyor, hem de ülkeye sürekli para kazandırıyor.

Yazının başlığına bakıp küfür, hakaret edeceklere unutmadan söyleyeyim: Ben Galatasaray taraftarıy/d/ım!..

Selam ve dua ile!..

26 Mart 2017 Pazar

Siyasi Ahlak Kanunu mu Dediniz Bayım?

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Samsun’da yaptığı konuşmada, "Rejimi değiştirelim mi değiştirmeyelim mi bu da tartışılabilir. Bana sorarsanız bugünkü rejimde hatalar var mı, eksiklikler var mı, var tabii. Söyleyeyim bir siyasi ahlak kanununa ihtiyacımız var. Siyasi ahlak kanunu çıkmak zorundadır." dedi.

Siyasi ahlak kanunu!.. Kulağa gerçekten hoş geliyor, değil mi?

Ancak bunu söyleyenin cemaziyelevveline bakmak lazım. Gerçi mevcut hâli de pek iç açıcı değil ya!..

Bu adam, geçmişte bir mitingde, binlerce kişinin önünde o zaman başbakan olan Cumhurbaşkanımızın ahirete yeni göçmüş olan anasına küfretmekten çekinmemişti ve bunu da mitinge gelen CHP’liler alkışlamıştı.

Nerede ahlak?

Meclis'te kendi grubuna yaptığı bir konuşmada, "Aile Bakanı zaten birilerinin önüne yatmış vaziyette…” demekten çekinmemişti. Bir kadın bakanımıza bunu diyebilmek… Kılıçdaroğlu, yine aynı günlerde özür dilemek yerine AK Partililer için "Hırsızların altına yattılar!" diyerek işi galiz küfür boyutuna taşımıştı.

Nerede ahlak?

Basın mensuplarına verdiği bir demeçte, "Erdoğan, milletin anasını belleyenlerin adayıdır demek lazım Recep Tayyip Erdoğan için…" diyebilmişti yüzü hiç kızarmadan…

Nerede ahlak?

CHP Grup Toplantısında Kılıçdaroğlu konuşurken CHP’liler, "Tayyip’in ... yıldıramaz bizleri!" diye sloganlar atmış; Kılıçdaroğlu, en ufak bir müdahalede bulunmadığı gibi yüzüne memnuniyet ifadeleri de yansımıştı.

Nerede ahlak?

Bu millet Ahmet Necdet Sezer kadar taraflı, önyargılı, dışlayıcı, ülkenin önüne takoz koyan bir cumhurbaşkanı görmemiştir, inşallah bundan sonra da görmez. Ancak Cumhurbaşkanımız, meydanlarda hiçbir zaman “Ahmet” diye hitap etmemiştir!.. Bu ülkenin başı olan Cumhurbaşkanına ismiyle hitap eden, seçim meydanlarında ağaca çıkmış taraftarlarına “Sallayın Recep düşecek!” diye ucuz espriler yapabilen Kılıçdaroğlu için ahlak nerede başlar, nerede biter?

Nerede ahlak?

Bu ülkenin başbakanına “baş çalan, baş hırsız” diye hakaretler etmekten çekinmeyen; stüdyolarda üretilmiş, yasa dışı ses kayıtlarını suç olduğunu bile bile Meclis’te dinleten kişi için ahlak ne ifade eder ki?

Nerede ahlak?

Örnekleri daha da çoğaltabilirim ama yerimiz bu kadar. Kılıçdaroğlu’nun bu teklifini duyunca aklıma şu fıkra geldi:

Napolyon Bonapart İspanya’yı savaşta yendiğinde İspanya Kral’ı Napolyon’a, “Siz sadece para, toprak, ganimet elde etmek için savaşırsınız, oysa biz şeref için savaşırız.” der... Napolyon da İspanya Kralı’na yüzyıllarca unutulmayacak şu yanıtı verir: “Evet doğru herkes neye ihtiyacı varsa onun için savaşır.”

Acaba diyorum, Kılıçdaroğlu kendini frenleyemediği için kendini düşünerek mi “siyasi ahlak yasası” deyip duruyor.

Son söz olarak: İbn-i Sinâ'ya, “Dünyada devâsı olmayan bir dert var mıdır?” diye sorduklarında, “Derdin devâsızı, iyinin kötüye muhtaç olmasıdır.” cevabını vermiş. İyi olan bu necip milleti Rabbim, kötü siyasetçilere ve yöneticilere muhtaç etmesin!..

Gönül Bir Sırça Saraydır…

Uzun zamandır “gönül meseleleri” bir şekilde buluyor beni ve bu konu üzerine bir şeyler karalayayım diye düşünüyordum. Mustafa Kutlu üstadımızın “Vatan Yahut İnternet” adlı deneme kitabından “Gönül” adlı yazısını okudum. Sonra bilgisayarın başına oturunca önce Orhan Hakalmaz’dan, sonra Mustafa Yıldızdoğan’dan “Gönül Gurbet Ele Varma” türküsünü arka arkaya dinleyince bunda bir mesaj var diyerek “gönül” meselesini ele almaya karar verdim.

“Gönül” kelimesi dilimizde o kadar yer etmiş ki bu kelimeyle kurulmuş o kadar deyim, kelimenin geçtiği o kadar atasözü var ki… Bir de yine bu kelimenin geçtiği türküleri, şiirleri derlesek çok iyi bir arşivimiz olur. Yerimiz el verdiğince gönül kelimesinin geçtiği deyim, atasözleri ve türkülerden örnekler verelim:

Bir şeyi sevip istemek, razı olmak anlamlarında gönlü olmak, sevilen kimseyi unutmamak anlamında gönlünden çıkarmamak, birini sever görünüp eğlenmek anlamında gönlü ile oynamak, birini razı ve hoşnut etmek anlamında gönlünü etmek, birinin dileğini yerine getirerek onu sevindirmek anlamında gönlünü hoş etmek, birine karşı güçlü sevgi duymak anlamında gönlü akmak, âşık olmak anlamında gönlü düşmek, gönül bağlamak, gönlünü kaptırmak veya gönül vermek, bir şeyin olmasını veya bir şey yapmayı istemek anlamında gönlünden geçirmek, birisi içinden gelip cömertlik yaptığında kendiliğinden vermek anlamında gönlünden kopmak, sevindirmek, kırılan bir kimseyi güzel bir davranışla hoşnut etmek anlamında gönlünü almak, birini çok üzecek bir davranışta bulunmak, gücendirmek anlamında gönül kırmak veya gönül yıkmak, gücenmek, alınmak, darılmak anlamında gönül koymak, önem vermemek, ilgisini kesmek anlamında gözden gönülden çıkarmak deyimlerini kullanırız. Bunlar, ilk anda akla gelenler, daha ne deyimler var!

Şunlar da içinde “gönül” geçen belli başlı atasözlerimiz:

Gönül bir sırça saraydır kırılırsa yapılmaz./Gönül ferman dinlemez./Gönül kimi severse güzel odur./Gönül kocamaz./Gönül verme evliye, eve gider unutur./Gönülden gönle yol vardır./Gönlün yazı var, kışı var./Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş… Bunlarla sınırlı değil tabii, daha fazlasını bulursunuz araştırınca…

“Ben sana uymazsam ağrımaz başım
Sayende gülecek yüzüm yok gönül
Nereyi yıkmadı benim gözyaşım
Nerede hıçkırık izin yok gönül.” diyor Cemal Safi, “Gönül” şiirinde…

“Yolumuz gurbete düştü
Hazin hazin ağlar gönül
Araya hasretlik girdi
Hazin hazin ağlar gönül” der bir türkümüzde…

“Gönül gurbet ele varma
Ya gelinir ya gelinmez
Her güzele gönül verme
Ya sevilir ya sevilmez” der yine bir şiirinde Karac’oğlan ve çok güzel bir türkümüzdür aynı zamanda…
“Çiçeklerle hoş geçin
Balı incitme gönül
Bir küçük meyve için
Dalı incitme gönül” demiş yine Bestami Yazgan…

“Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil” demiş Yunus Emre…

“Gönül vermek” denilince başka şeylerin, “gönül almak” denilince tek taş yüzük, pahalı hediyelerin anlaşıldığı bu zamanda “gönül adamı olabilmek” duasıyla… Görüldüğü gibi gönül önemli; gönül yıkmamalı, gönül yapmalı…
Bu şiirlerin tamamını okuyup türküleri dinleyiverin…
Selam ve dua ile…