4 Aralık 2015 Cuma

Durun Kalabalıklar, Bu Cadde Çıkmaz Sokak!

(…)
Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden,
(…)
Üstad Necip Fazıl Kısakürek, “Destan’’ şiirine böyle başlıyor. Ülkemizde 17-25 Aralık sürecinden beri yaşananları gördükçe insanın kendini sokaklara, kalabalık caddelere atıp böyle haykırası geliyor. Yaşanan manzara, ülkemiz ve Müslümanlar için hiç de iyi bir manzara ifade etmiyor. At izi, it izine karışmış vaziyette. Televizyonlar bir taraftan, İnternet haber siteleri bir taraftan, Facebook, Twitter vb. sanal âlem bir taraftan müthiş bir algı bombardımanına tutuluyoruz. Yaşanan olaylar hakkında herkesin söyleyecek bir sözü var ama aslına bakarsanız hiç kimsenin net bir fikri yok. Değerlerimiz alt üst olmuş durumda. İnsanların birbirine bakışı değişti. Birbirimize artık daha az güveniyoruz; hatta güvenmiyoruz. Dünyayı algılama şeklimiz, ölçülerimiz değişti. Bir insan için alnı secde görmesi, olumlu kanaat ifade etmek için yeterli iken şimdi bu, tek başına pek bir anlam ifade etmiyor. Müslüman olan, Allah’tan korktuğunu düşündüğümüz bir insanın hakkaniyete uygun hareket edeceğini, adaletten sapmayacağını; yapabileceği kötülüğün de bir sınırı olacağını düşünürken durumun hiç de bizim düşündüğümüz gibi olmadığını görmüş olmanın hayal kırıklığını yaşıyoruz. Hepimiz de bir aldatılmışlık, aldanılmışlık hissi…

Bu kadar kötü bir manzara karşısında biz Müslümanlar için iyiye, hayra yorumlanacak hiç mi bir şey yok diye sorarsak bu da bizim bakış açımıza göre değişiyor. Eğer ki çok karamsar değilseniz bu ortamda bile hayra yoracak o kadar çok şey var ki… Mükemmel olan İslam’a inanmış kem (noksan, eksik) Müslümanlar olduğumuzun farkına varmak, belki de en başta gelen hayırlı sonucu bu sürecin… Müslüman’ın çok saf olmaması, olayları daha geniş pencereden yorumlaması gerektiğini görmüş olmamız, bir başka hayırlı sonucu bu sürecin… Çıkarlar söz konusu olduğunda İslamiyet’in, insaniyetin kurallarının, gereklerinin nasıl da eğilip büküldüğünü; elif gibi dimdik durmanın ise hakiki bir iman, koşulsuz bir samimiyet gerektirdiğini idrak etmiş olmamız önemli bir başka hayırlı sonucu bu sürecin…

Bu kısa süreçte yaşamış olduklarımız, yaşayacak olduklarımızın kaçta kaçına tekâbül ediyor bunu da şimdiden kestirmek çok ama çok zor. Ancak şunu öngörebiliyoruz ki ülkemizde taşlar yerinden oturana kadar ve dünya siyasetinde hak ettiğimiz değere ulaşana kadar bu köprünün altından daha çok sular akacak. Bu sürecin ülkemiz ve Müslümanlar lehine en az hasarla atlatılması için dua etmek ise -maalesef ki hasarsız diyemiyoruz- hepimize düşen önemli bir görev… Biz Müslümanlar, birbirimiz için dua edelim, ama bu sadece dua olsun… Umudumuzu hep taze tutmak, Müslümanca duruşumuzdan taviz vermeden bir hayat sürmek, insanlığa ve Müslümanlara hayırlı hizmetlerde bulunmak duasıyla... Allah’a emanet olun…

2 Aralık 2015 Çarşamba

Cumhuriyetçi Hareket Partisi ya da Milliyetçi Halk Partisi

Son yıllarda siyaset sahnesinde bir kimlik karmaşası yaşanıyor. Olmaz denilen birçok şey oluyor. Bu zamana kadar doğru bildiğimiz birçok şey değişiyor. Bir araya gelmesi imkânsız dediğimiz birçok kimse, bir araya geliyor. Aynı çatı altında siyaset yapamaz dediğimiz birçok kişi, aynı partide siyaset yapıyor. Siyasi partilerin takipçileri, partilerini savunduğu fikrin kalesi görenlerde ise bir şaşkınlık, ne yapacağını bilememe hâli; biraz da aldatılmışlık hissi göze çarpıyor.

Kimlik kargaşanın en fazla yaşandığı partilerin başında da MHP ve CHP geliyor. Birbiriyle taban tabana zıt görüşleri savunan hatta varlıklarını neredeyse diğerinin fikirlerini toplum nezdinde itibarsızlaştırma ve yok etme gayesi üzerine kurmuş olan bu iki parti, son yıllarda birbirine o kadar benzedi ki isimleri dışında farkları kalmadı denebilir.

Son yıllarda partisiyle özdeşleşmiş kişilerin karşıtı olarak bildiğimiz diğer partide politika yapması ve seçim yarışlarına girmesi, ortak cumhurbaşkanı adayı çıkar/ttırıl/ması, babası CHP milletvekili olan birinin MHP'de MKYK'da olması, bir ilin MHP'li eski belediye başkanının CHP'den milletvekili adayı gösterilmesi vb. bunun açık göstergesi…

Bu iki partinin parti politikalarındaki benzeşmenin artması, daha önce ilan edilen kırmızı çizgilerin unut/tur/ulması sonucunda siyasetçiler için de karşı partide siyaset yapmak, büyük oranda sorun olmaktan çıkmıştır.

Sosyal demokrat olduğunu iddia eden ama siyaset sahnesinde bunun yansımasını hemen hemen hiç göremediğimiz CHP, ulusalcı kimliğiyle ve ulusalcı söylemleriyle MHP’nin milliyetçi söylemlerine o kadar benzemiştir ki… Aynı şekilde MHP, son yıllarda ‘’muhafazakâr’’ söylemi büyük oranda terk edip kuru milliyetçilik söylemlerine yoğunlaşarak CHP’nin ulusalcı söylemiyle aynileşmiştir. Durum böyle olunca da insan zaman zaman ‘’Neden iki ayrı parti olarak yolunuza devam ediyorsunuz?’’ diye sormadan edemiyor.

MHP’nin geçmişten günümüze gelen anti sol ve milliyetçi söylemleri yanında İslami söylemleri de MHP’ye bir kimlik kazandırmıştır. Türk-İslam ülküsü, tabanı motive eden ve uzun yıllar bir arada tutan söylemdir.‘’İslam Miraç’tır / Ülkü sancaktır / Mukaddes yoldan / Dönen alçaktır.’’ vb. söylemler, eskiden MHP’nin ve MHP’lilerin değişmez söylemlerindendi. Şimdilerde ise ulusalcılıkla pek de farkı kalmayan kuru bir milliyetçilik var dillerde.

CHP’nin ideolojisi, değerleri, dünya algısı ve tabanı ile MHP’nin tabanı arasında normal şartlarda çok büyük bir uçurum vardır. İki grubun bir araya gelmesi neredeyse imkânsızdır. Ama son yıllarda oluşturulan suni gündemlerle ve toplum mühendisleriyle bu imkânsızı mümkün hâle getirdiler. MHP’liler, milliyetçilik anlayışları farklı olsa da millî duruşları, ortak değerleri, hayatı ve dünyayı algılama şekilleri büyük benzerlikler gösteren Ak Parti ile ortak siyaset yapmaktansa farklı dünyaların partisi olan CHP ile kol kola siyaset yapar oldu. Seçmenlerden bunu içine sindiremeyen ve partiden uzaklaşan önemli bir kitle -özellikle de bu davanın çilesini çekmiş hakiki ülkücüler- olmakla birlikte büyük bir kitle de en azından uzun süre bu duruma ses çıkarmadı. Ama son seçimde MHP'li seçmen artık CHP ile bu aynileşmeye bir dur dedi.

‘’Anti Ak Parti’’ ve ‘’Anti Recep Tayyip Erdoğan’’ söylemi, bir araya gelmesi mümkün olmayan kitleleri bir araya getirmiş, toplum mühendisliği, bir süre kısmen de olsa başarılı olmuştu. Ama görünen o ki işin doğası gereği bu işbirliği pek uzun soluklu ol/a/madı. Çünkü MHP’nin tabanı, belli bir noktadan sonra bu birliktelikten rahatsız oldu ve tepkisini ortaya koydu. Değerler, inançlar, söylemler ve eylemler olarak kendine çok uzak olan CHP'ye değil de kendisiyle arasında öyle çok büyük farklar olmayan Ak Parti'ye yöneldi.

Toplum mühendisleri tarafından planlanan ve uygulamaya geçirilmeye çalışılan bu proje, uzun süre yürütülemedi. Bu süreç sonunda nur topu gibi bir bebek bekleyenler yanıldı. Çünkü kan uyuşmazlığı vardı ve düşük kaçınılmazdı.

Peki bundan sonra ne olacak? Ya bu iki parti, zorunlu bu nikâh akdine son verip aslına rücu edecek ve küçük dünyalarında mutlu yaşayacaklar ya da kan uyuşmazlığına rağmen nur topu gibi bir bebek beklentisiyle ömürlerini nihayete erdirecekler...

Düşen Bir Rus Uçağı, Maskesi Düşen Binlerce Rus Uşağı

Bütün uyarılara rağmen hava sahamızı ihlal etmeye devam eden bir Rus uçağı, uçaklarımız tarafından düşürülüyor. Üstelik bu ihlal, ilk defa gerçekleşen bir ihlal de değil... Sonrasında ise sizin de bildiğiniz gibi ortalık toz duman... Her tarafta feryat figan... Ülkemize düşman, Rus'a hayran olanlara bakılırsa bundan sonra hâlimiz pek yaman... Bizi kimse kurtaramaz gayrı vay aman vay...

Yaşanan kriz ortamlarında normal bir ülkenin, normal vatandaşlarından -siyasi görüşü ne olursa olsun, hükûmette kim olduğuna bakmaksızın- beklenen nedir? Kendi ülkesini desteklemesi, tüm vatandaşların yek vücut olması; kendi ülkesine muhabbet, düşmanına kinle dolması... Bizde durum nasıl? Kendini muhalif sayan, bazı kesimler adına söz söyleyen pek çok kişi; zaman kaybetmeden ülkesinin karşısında, Rusya'nın yanında saf tuttu. Eğer ki bu insanlar, Allah korusun, bir gün yönetimde söz sahibi olursa bu ülke de, bu millet de hapı yuttu.

Eskiden yobaz(!) şimdi çağdaş, eskiden sakıncalı(!) şimdi pek şanlı, eskiden yerli bir televizyonda haber sunan şimdi bir barona kul olan gazeteci; "Uçak 17 sn. hava sahamızı ihlal etse ne olur?" diyerek tarafını belli ediyor. Bizim hava kuvvetlerimiz Rusya'nın havasını bozmuşken bu gazeteci de bizim havamızı bozuyor.

Millî(!) sporcu Nasuh Mahruki, sosyal medya hesabından "Putin'den ricam, bunun bedelini Türk insanına değil, AKP'ye ödetsin!" şeklinde bir paylaşımda bulunarak ne kadar millî(!) olduğunu ortaya koydu. Yani içimizdeki bu Rus'a göre bizim devletimiz ve yöneticilerimiz şamar oğlanı, Putin ise istediği zaman bizi tokatlayabilecek bir kahraman... Senin gibi köle zihniyetli, aşağılık kompleksine sahip Russeverler; bizim millî değil, yabani sporcularımız olur ancak...

Bir de sosyal medyada dolaşan "Putin Bodrum'a, sahillere, Boğazlara dokunma; Erzurum'u, Adıyaman'ı, Yozgat'ı bombala..." ya da "Putin bu defa Kars ve Ardahan'ı değil, İstanbul'dan başlayarak tüm Anadolu'yu alır." vb. mesajlar, "Putin gazımızı kesecek." gibi sevinç naraları var ki insanın hafsalası almıyor. Bizim içimizde bu kadar hain hangi arada türedi? Putin ve Rusya, bize bir şey yapamaz; ülkemize gelemez ama biz bu hainlere bir iyilik yapıp hepsini çok sevdikleri Putin'in Rusya'sına yollayalım...

Devlet bahçeli dışında muhalefetten ise hükûmeti ve devleti destekleyen şöyle kallavi bir mesaj gelmedi, zaten beklemiyorduk da... Hatta Rusya'da,artık muhatap olarak Kılçdaroğlu'nun alınması teklif edilmiş. Eee, Boraltan Köprüsü faciasını yaşatan CHP'den âlâ Rus dostu mu olur? Bu durumda CHP'den ve Kılıçdaroğlu'ndan ülkemiz lehine, Rusya aleyhine bir açıklama beklemek de safdillik olur.

Paralel medyada ise Rusya ağzıyla yapılan haberleri söylemeye gerek var mı bilmiyorum. Rusya uçağının kesinlikle hava sahamızı ihlal etmediğini Rus basını ağzıyla vererek bizi yine şaşırtmadılar.

Ne garip bir ülke olduk: Solcu geçineni tapmak için arar oldu PUT, paralelcisi saklanmak için arar oldu İN...Hepiniz Rusya'ya gidin, size yeter PUTİN...



Ne diyelim ki şer görünen her işte bir hayır vardır. Düşen bir Rus uçağı, maskesi düşen binlerce Rus uşağı... Yoksa biz bu kadar haini hangi vesileyle tanıyacaktık...