9 Aralık 2016 Cuma

Halep Diyorum Halep Ölüyor D/uyuyor musun?

Suriye'nin kuzeyindeki Halep, başkent Şam'dan sonra ülkenin ikinci büyük kenti konumunda... Kentin nüfusu, savaştan önce 2 milyonu aşıyordu. Türkiye sınırına 40 km uzaklıkta... Merkezin batısını rejim, doğusunu muhalifler kontrol ediyor. Halep'in doğusunda 300 bin sivil, 4 Eylül'den beri rejim güçlerinin kuşatması altında bulunuyor. Halk, yüz günü aşan süreden beri temel insani ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Ruslara ve rejime ait savaş uçakları vakum, misket ve varil bombalarıyla saldırıyor. Son üç hafta içinde kentin doğusundaki tüm hastaneler ve sağlık merkezleri rejim saldırılarıyla hizmet dışı kalmış durumda!.. Halk, ekmek bulmakta sıkıntı çekiyor. Bölgede okulların tümü kapalı... İnsani durum, bize gösterilenden çok çok daha kötü!.. Sığınacak yer yok, yakıt yok, yakacak yok; birçok insan sokaklarda uyuyor, eğer ki onlar da şanslı ise... Çünkü bebek, çoluk çocuk, kadın erkek birçok insan her gün ebedi uykusuna yatıyor o sokaklarda!..

Peki, burnumuzun dibindeki Halep'te bunlar yaşanırken bizler ne yapıyoruz!.. Orada bebek, çocuk, kadın, erkek binlerce insan ölüm uykusuna yatarken bizler de âdeta kış uykusuna yatmışız!.. Türkiye'nin üç beş bölgesinde sesini çıkarmaya çalışan hassasiyet sahibi üç beş cılız ses... Geriye kalanımızda ne bir hayat belirtisi ne de bir nefes!..

İstanbul'da Beyazıt'ta üniversite gençliğinin yapmış olduğu bir protesto; Erzurum, Maraş, Malatya vb. birkaç ilimizde yine dertli birkaç Müslüman'ın yaptığı gösteri!.. Biz bu kadar mıyız, elimizden gelen bu mu, yapabilecek başka bir şeyimiz yok mu? Eğer ki öyleyse vay bize, vaylar bize!.. Halep'ten sonra sıranın bize gelmesi çok yakındır!.. Suriyeli kardeşlerimizin bir kısmını -içimizdeki gâvurlara rağmen- biz misafir ediyoruz, ama bizi misafir edebilecek bir millet ve devlet de yok!..

Şimdi rahatımıza kıyıp ses vermezsek, maddi ve manevi fedakârlıklarda bulunmazsak, yarın sahip olduğumuz maddiyat da bizi harekete geçirmeyen maneviyat da bir işe yaramayacak!.. O gökdelenlerimiz yüreklerimizi delecek, bankalara istif ettiğimiz ve cebimizdeki paralar yılan olup bizi sokacak, oturduğumuz koltuklar yağlı kazık olacak, zamanında etmediğimiz fiili ve kavli dualar günahlarımızı temizlemeyecek!..

Müslüman'ın Müslüman'dan başka dostu yok maalesef ki!.. BM'de Halep için verilen ateşkes önerisinin Rusya ve Çin tarafından veto edilmesi de bunu gösteriyor!.. Kâfirler, kâfirliklerinde bu kadar şedit olup safları sıklaştırırken biz Müslümanlar armudun sapı, üzümün çöpü gibi meselelerle hâlâ ayrışmaya, kavga etmeye, birbirimizin arkasından kuyu kazmaya devam edelim!..

Vakit çok geç olmadan birlik olalım, Müslüman kardeşlerimizin dertleriyle dertlenelim; başta Halep'teki kardeşlerimiz olmak üzere zulme uğrayan tüm Müslüman kardeşlerimize yiyecek olalım, içecek olalım, giyecek olalım, yakacak olalım!.. Eğer ki olamıyorsak bir işe yaramıyorsak, varlığımız ve yokluğumuz arasında bir fark yoksa en iyisi mi yok olalım!.. En azından kardeşlerimiz, yokluğumuzu bilip ona göre tedbir alırlar.

Demem o ki Halep yanarken yüreğimiz yanmıyorsa dünyada da ahirette de yanmaya hazır olalım!..

Keşke İnsanlık Parayla Alınabilseydi ya da Zekâtı Verilebilseydi

Ülkemizde zaman zaman bazı felaketler yaşanıyor. Canımızdan can gittiği, yüreklerimizin yandığı zamanlar oluyor. Kahroluyoruz, ölüp ölüp diriliyoruz ama imanımız, inancımız sayesinde atlatıyoruz tüm sıkıntıları hamdolsun!..

Millet olarak metanetliyiz, acılar karşısında isyan etmiyoruz; sabrediyoruz, dua ediyoruz, şükrediyoruz!..

Ancak bizim felaketimiz üzerinden timsah gözyaşları döküp ülkeyi karıştırmak, milleti karşı karşıya getirmek, acılarımızdan rant elde etmek, halkı sokaklara dökmek isteyen, insanlıktan nasibini almamışları görünce tüm soğukkanlılığımı yitiriyorum. Onlardaki hainliği, kalleşliği, fitneciliği gördükçe bu hainleri bir kaşık suda boğmak istiyorum.

Başımıza bir felaket gelince hemen lağım çukuru ağızlarını açıp çevreye lağım saçıyorlar ya nasıl tiksiniyorum böylesi tiplerden!.. Midem bulanıyor, akıl sağlığım bozuluyor, normal düşünebilme yetimi kaybediyorum.

Sonra milletimizin duruşunu, bu şarlatanlara prim vermeyişini, yaşanan felaketler karşısında isyan etmeyişini görünce kendime geliyorum.

Sanki biz diyoruz ki yetkililer eleştirilmesin, sorumlular cezalandırılmasın, ihmali görülenler hesap vermesin!..? Ama az bekle, olay bir soğusun, insanların acıları hafiflesin!..

Ah şu insanlık, zekâtı verilecek bir şey olsa diyorum!.. Ortalama insanlarımız, kendilerindeki insaniyetten birazcık verebilse şu sosyal medya şarlatanlarına; parası çok, insanlıktan nasibi yok olan, parayı ilah edinmiş kapitalist sapıklara!.. Sanatçı geçinen ama ortaya sanat namına hiçbir eser koyamamış, ya Allah vergisi vücudunu teşhir ederek ünlü olmuş ya kendileri gibi sığ geri zekâlıların üzerinden prim yaparak şanını yürütmüş ya da sahip olduğu maddi güç ve hayvanca sürdürdüğü sapık ilişkiler sayesinde magazin medyasında yer alarak gündemde kalmayı başarmış embesillere de birazcık zekât verip insan sınıfına dâhil etmek mümkün olsa bu yaratıkları!..

Ya da parası olup insan olamayanlar, parayla insaniyet satın alıp insan sınıfına yükselebiliyor olsa!.. Gerçi onların parayı böyle hayırlı bir olay için harcayacaklarını pek sanmıyorum ama!..

Bu öfkemin sebebi sadece bir olay değildir, bir birikimin sonucudur ama bardağı taşıran son damla, memleketim olan Adana'nın Aladağ ilçesindeki yurtta çıkan yangında on iki ana kuzusunun Hakk'ın rahmetine kavuşmasından sonra özellikle sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlardır!.. Facianın üzerinden daha saat geçmeden yapılan paylaşımlara birkaç örnek vereyim:

"Siz değil misiniz bugün Aladağ'daki gibi tarikat yurtlarında heder edilen çocukları değil de leş partinizi ve cemaatleri korumaya çalışan?"

"Çocuklarını korumayan, koruyamayan bir devlet, bir hükümet neye yarar ki!"

"Soyup soğana çevir Allah de! Öldür, katlet kader de! Tecavüz et rızası vardı de! Yolsuzluk yap caiz de! B.k sizden temiz..."

"Küçücük kızları tecavüzcüsüyle evlendirmek için uğraştığınız kadar güvenlikleri için uğraşmadınız lan!"

Bu mesajları paylaşıp bu milletin dinine, imanına, kutsal bildiklerine saldırıp siyasi mesajlar verme ve kendi dünya görüşüne alan açma kaygısında olanlara öfkelenmek de haksız mıyım sizce?

Dolara ve Euroya Paydos ama Devletimiz Önden Buyursun

Son günlerde özellikle sosyal medyada "dolar" ve euro" almamak, daha önceden alınmış ise de bozdurmak amaçlı kampanyalar var. Döviz almamayı, alınmışsa bozdurmayı "vatanperverlik" göstergesi; almayı ve bozdurmamayı ise vatana ihanet derecesinde gören paylaşımlar, ilanlar, afişler her yerde karşımıza çıkıyor.

Bir de bunların tam karşıtı görüşleri savunan; ülkede kriz çıksın, siyasetçiler zor durumda kalsın, Cumhurbaşkanı itibar kaybetsin vb. diye elini ovuşturan muhalif görünümlü vatan hainleri var. Bunlar ayrı bir yazı konusu, onlar okkalı bir yazıyı hak ediyor ama şimdi önceliğimiz içerideki değil, dışarıdaki gâvurlar!..

Evet, ülkemiz üzerine oynanan oyunları bertaraf etmek, ülkemizde çıkarılmaya çalışılan ekonomik krizi önlemek için vatandaşlar olarak ne gerekiyorsa yapalım. Gâvura karşı, gâvurun oyunlarına karşı uyanık olalım; onların oyunlarını, hilelerini başlarına geçirelim. Devletimizi maddi ve manevi her şekilde destekleyelim. Bu devlet bizim, gidebilecek ikinci bir ülkemiz yok ve bizi kanatları altına alabilecek başka bir devlet de yok!.. Değil doları ve avroları bozdurmak, gerekiyorsa dolar ve eurolarımızı devletimize hibe edelim. Yeter ki devletimiz zarar görmesin, itibar kaybetmesin, aç kurtlar sofrasında tek dişi kalmış canavarlara yem olmasın!..

Nitekim milletimiz, 15 Temmuz darbe girişiminde kanını ve canını vererek, sonrasında ise cebindeki dövizleri çekinmeden TL'ye çevirerek üzerine düşen fedakârlığı yaptı. Zor zamanda devletinin yanında oldu, gerektiğinde canını bile vermekten çekinmedi; bundan sonra da çekinmeyecektir. (Yine burada döviz almak için dövizcilere koşan, kapağı yurt dışına atmak için hazırlık yapan, krizleri fırsata çevirmek için pusuda yatan vatan haini kerizleri unutmuş değilim. Onlara da sıra gelecek.)

Bu millete karşı devlet de üzerine düşen sorumlulukları daha titiz yerine getirmeli. Devleti sağılacak koyun gibi görenlere göre değil; devletini uğruna can verilecek kutsal bir ocak görenlere göre politika belirlemelidir. Krizi fırsata çevirmek için fırsat kollayan kerizlere karşı hem vatandaşını korumalı hem de bu hainlerin devlet ve millet üzerinden nemalanmalarının önüne geçmelidir.

Ülkemiz güzel bir ülke, milletimiz necip bir millet, devletimiz büyük bir devlet hamdolsun!.. Böyle büyük bir devlet, hâlâ vatandaşa sunduğu bazı hizmetleri(!) dolar ve euro üzerinden ücretlendiriyorsa devlet ve devlet yöneticileri; bu necip millete hakaret ediyor, bu necip millete hak ettiği değeri vermiyor demektir. Köprü ücretlerinin bile dolar ve euro üzerinden hesaplandığı bir ülkede bu milletten sürekli fedakârlık istemek, ayıptan öte bir şeydir. Bu devlet, sunduğu her hizmetten kâr elde etmeye çalışan bir devlet olmamalı; vatandaşına hizmet etmeyi sosyal devlet olmanın gereği bilen bir devlet olmalı!.. Devletimiz, vatandaşına sunduğu hizmetleri(!) dolar ve euro üzerinden hesaplamaktan bir an önce vazgeçmeli, A'dan Z'ye tüm ücretlendirmeleri TL üzerinden yapmalıdır.

Kendi para birimine güvenmeyen bir devlete vatandaş neden güvensin ki?