17 Mart 2016 Perşembe

Terör Belasından Kurtuluş Reçetesi

Ülkemiz terörden ve teröristlerden çok çekiyor. Ancak terörden ve teröristlerden çektiğinden daha fazlasını çapsız, vizyonsuz, misyonsuz siyaset erbabından çekiyor. En kritik zamanlarda vatanını, devletini, milletini savunmak yerine devletine ve yöneticilerine saldıran, ülkenin zararından kâr devşirmeye çalışan bu güruh ülkemiz için terör örgütlerinden daha tehlikeli...

Siyaset sahnesi, bu güruhtan temizlendiği zaman terörden ve teröristten kurtulma konusunda önemli bir adım atılmış ve ülkeye çok büyük bir iyilik yapılmış olur.

HDP denen ve kâğıt üzerinde parti, ancak gerçekte siyaset kurumunun kalbine saplanmış bir hançer var. Ülkenin hayrına hiçbir faaliyette bulunmayan, ülkemize ve milletimize dost olanlara düşman, düşman olanlara dost olan; görünüşü legal, duruşu illegal olan bu parti için Meclis ve mahkemeler tez zamanda gereğini yapmalıdır. Hiçbir şehit cenazesine katılmayan, hiçbir terörist cenazesini kaçırmayanların yuvalandığı; terörün arka bahçesi, teröristin güvencesi bu partiye doğum günü partisi düzenleme hakkı bile verilmemelidir. Gözümüzün önünde oynanan bu tiyatroya son verilmelidir.

Hiçbir devlet, kendi kuyusunu kazan siyaset kurumuna izin vermez ülke sınırları içinde. Büyük devlet olabilmek de bunu gerektirir. HDP'nin kapısına kilit vurulup bir daha böyle bir zihniyete sahip, böyle faaliyetlere teşne oluşumlara izin verilmezse terör belasından kurtulma konusunda büyük bir adım atılmış olur.

Terörü ve teröristi öven, Kandil'de boy boy resim çektiren, öldürülen teröristlerin cenazesine katılıp fongur foşut ağlayan, sıkıştırılan teröristleri kurtarmak için onların yanından ayrılmayıp algı operasyonu yapan, ülkenin huzuruna suikast düzenleyen kişiler hâlâ mecliste milletvekili... Bu kişiler, ihanet ettikleri, kin besledikleri, değerlerine saldırdıkları bu milletin verdiği vergiden maaş alıp bu milletin meclisinde barınıyorlar. Dünyanın hiçbir ülkesi, bu aymazlığa izin vermez.

Terör ve terörist severleri mecliste tutmayıp önce dokunulmazlıkları kaldırılıp sonra onlara dokunulur, adalet işletilip ait ve layık oldukları yerlere gönderilirse terör belasından kurtulma konusunda önemli bir adım atılmış olur. Herkes olmak istediği ve fıtratına uygun yerde bulunursa bu ülkede her şey daha güzel olur.

Güzel ülkemde gazetecilik, maskesi altında sınırsız ihanet özgürlüğü isteyenler var. Her türlü haltı yiyip, ülkenin sırlarını ifşa edip, bütün şer odaklarıyla iş tutup, terörü ve teröristi aklamak için devleti ve yöneticilerini karalayıp sonra da dava açılınca "basın özgürlüğü" diye ciyak ciyak bağıranlar var.

Gazetecilikle ispiyonculuğu, devlete itaatle ihaneti, özgürlükle cazgırlığı, gazeteci cesaretiyle gâvura esareti karıştıranların tüm imkânları elinden alınıp hak ettikleri muamele yapıldığında terör belasından kurtulma konusunda büyük ilerleme kaydedilmiş olur.

Yoksa "HDP'nin parti, HDP'lilerin vekil, CHP'nin ana muhalefet, paçavraların gazete, hainlerin gazeteci, şarlatanların hocaefendi" olduğu bu ülkede terör bitmez!..

13 Mart 2016 Pazar

‘’Ümmetî, ümmetî’’ diyen Peygamberin, ‘’nefsî, nefsî’’ diyen varisi(!)

İslam düşmanları, İslam dünyasına bir karabasan gibi çökmüş durumda. İslam Âlemi, cayır cayır yanıyor, bizim de içimiz... İslam düşmanları, dünyanın gözü önünde katliam yapıyor. Her gün yüzlerce Müslüman kardeşimiz katlediliyor.

İslam ülkelerinin liderlerinden sadra şifa küçük bir açıklama dahi gelmiyor. Suudi Amerika ve kralı, ‘’Aman Amerika bozulmasın.’’ diye gıkını çıkaramaz. Mısır’da ses çıkaracak olan Mursi; Amerikan uşağı, İsrail dostu Sisi tarafından darbeyle yönetimden uzaklaştırıldı ve hapislere tıkıldı. Irak, zaten malum, kendi derdine çare olamıyor. Suriye, aşağılık Beşşar Esed tarafından inim inim inletiliyor. İran dersen zaten İslam âleminin yüreğine saplanmış bir hançer olmuş hep; Ümmet-i Muhammed için, İslam Âlemi için hiçbir hayırlı adım içinde bulunmuyor, Libya, kan ağlıyor; Tunus, ateş olsa cirmi kadar yer yakar. Bir Katar belki bunlardan farklı bir konumda ama onun da gücü, etkisi belli… Müslümanlar dağılmış, fırkalara bölünmüş durumdayız; İslam âleminde birlik olmayınca doğal olarak dirlik de olmuyor.

Bir tek Türkiye’den itirazlar yükseliyor, İslam Âleminin sesi uluslararası camiada duyurulmaya çalışılıyor.

Bize yıllarca âlimlerin peygamber varisi olduğu söylendi. Doğal olarak da biz de âlim denen kişilerin, varını yoğunu İslam ve Ümmet-i Muhammed için feda edeceğini düşündük. Nitekim istisnaları olmakla birlikte cemaat önderlerinin ve âlimlerin ekserisinin böyle olduğuna da şahit olduk. Ama Hizmet(!) camiasının ve onun şanlı(!) liderinin, hiçbir konuda Müslümanlar için ellerini taşın altına koyduklarına şahit olmadık. (Kendi camiaları söz konusuysa tüm bedenlerini taşın altına atmaktan çekinmediler tabii.)

‘’Ümmeti, ümmeti’’ diyen bir peygamberin ‘’nefsi, nefsi’’ diyen bir varisine(!) şahit olduk. Bu peygamber varisi (!)kendi camiasına ve kurumlarına yönelik en küçük faaliyette nasıl dünyayı ayağa kaldırdığını gördü bu gözlerimiz. Bedduaların havada uçuştuğunu işitti bu kulaklarımız. Maddi olarak en küçük bir zararları olduğunda bir pire için yorgan yakabildiklerini hayretle takip etti insanlarımız. O sessiz, sakin insan yığınlarının kendi çıkarları söz konusu olduğunda seslerinin nasıl da gür çıktığını, ne kadar cesur olabildiklerini gördük hepimiz. Gayri Müslimlere karşı hoşgörü deryası olanların, Müslümanlardan deryadaki bir damlayı esirgediklerini yaşayarak öğrendi tüm din kardeşlerimiz.

İslam düşmanları; en azından bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve hükûmet üyeleri kadar bedduayı hak etmedi mi acaba? Haydi vakit hâlâ geç değil!.. Patlatsın hoca efendiniz bir beddua, siz de huşu ile âmin deyin de İslam düşmanları yer ile yeksan olsun… Sayenizde bir şefkat tokadı da şu İslam düşmanlarına ve onun destekçilerine gelsin. Ümmet-i Muhammed bir hayrınızı görsün… Bir kez de dertlerimizle dertlendiğinize, sıkıntılarımıza ortak olduğunuza şahit olalım. Camianız dışındaki Müslümanlar için de kaygı çektiğinize inanalım… Çok mu zor, çok şey mi istiyoruz?