30 Eylül 2016 Cuma

Şimdiki Kadınlar Ne Yapıyor ki?

Bir dostun evindeyiz. Dostum, ilkokulu Anadolu'nun bir köyünde; ortaokulu, liseyi, üniversiteyi farklı yerlerde okumuştu. Sonrasında ise yine üniversite bitirmiş bir hanımefendiyle hayatını birleştirmişti.

İlkokul mezunu bile olmayan anne ve babasının aile hayatını, ilişkilerini öyle bir özlem ve gıptayla anlatıyordu ki... "Hiçbir iletişim dersi almamalarına, kişisel gelişim kitabı okumamalarına, kriz yönetimi konusunda destek almamalarına rağmen ilkokul mezunu bile olmayan iki cahil(!) insan nasıl olur da iletişim konusunda deha derecesinde başarılı olur hâlâ çözemiyorum." dedi. Sonra devam etti: "Aralarında öyle bir saygı vardı, birbirlerine o kadar bağlıydılar ki... Ev için, çocukları için, birbirleri için fedakârlıkta yarışırlardı. Zor bir hayatımız vardı, kazancımız azdı. Ama annemin bu durumdan bir kez şikâyet ettiğini duymazdım. Babam yokken her işe koştururdu, ama babam eve geldiğinde gün boyunca çalışan kendi değildi sanki. Babamı öyle güzel karşılardı, onun yanında ayağını uzatıp oturduğunu hatırlamam. Onu rahat ettirmek için o kadar gayret ederdi ki babam bir şey istesin de yapayım, diye âdeta gözünün içine bakardı. Babamın bir arzusu olur da onu yerine getirirse bundan büyük haz alırdı. Babam da aman hanım yorulmasın diye her şeyin en azına, en basitine razı olurdu. Annemin yaptığı her şeyi, en küçük hizmeti memnuniyetle karşılardı, bakışlarıyla onu memnun ederdi."

O sırada da sosyal medyada gördüğü, "Şimdi kadınlar ne yapıyor ki? Çamaşırı makine yıkıyor, evi makine süpürüyor, yaptıkları sadece yemek, onu da yaparlarsa... Annem sabah namazında tarlaya gidermiş. Hem de dört tane çocuğa bakmış. Su akmazmış, ekmek satılmazmış ama hiç yorgunum demez, öyle kanepelerde uyumazmış!.." cümlelerini okudu. Sonrasında ise sözü kendi hayatına getirerek bütün maddi imkânlara, hanımını serbest bırakmasına, ondan fazla bir beklentisi olmamasına, o yemek yaparsa kendisinin sofrayı kurup çayı demlemesine, çayı demlerse servisi kendisinin yapmasına rağmen hanımını bir türlü memnun edemediğinden ve aile hayatında yaşadığı bazı sıkıntılardan bahsedip bir dost olarak çözüm önerilerimi bekledi.

Önce ne diyeceğimi bilemedim... Sonra ise öyle deme dedim!.. "Şimdiki kadınlar, çocuk yapmıyorlar ama kariyer yapıyorlar, evde köpek besliyorlar. Eve, çocuğa bakmıyorlar ama kendilerine çok iyi bakıyorlar. Serde eşitlik var ya kocalarından emir almıyorlar, hatta koca kahrı çekmemek için evlenmiyorlar ama iş yerinde karakteri beş kuruş etmeyecek erkeklerin her emrini hiç aksatmadan yerine getiriyorlar. Belki kocasının gömleğini, pantolonunu ütülemiyorlar ama kafasını ütülüyorlar."dedim... Ardından ekledim: "Kendi tercihlerinizin sonuçlarına katlanıyorsunuz. Baban, annenle evlenirken diplomasına, eve maddi katkısına tav olmamıştı. Hem kaz gelsin hem tavuğu feda etmeyeyim, deyince kaz da gelmiyor, tavuğu da feda etmek zorunda kalıyorsun."

Dostum yüzüme baktı: "Ya sen hep acı mı söylersin, acıyı tatlı söyleyemez misin?" dedi. "Hanımının annen gibi olmasını istiyorsan, önce sen baban gibi ol." dedim. "Bak bu defa tatlı konuştun." dedi, sarılıp ayrıldık…

26 Eylül 2016 Pazartesi

Bu Adamlar Kimin Adamıydı, Şimdi Neredeler?

Türkiye'nin yakın tarihine baktığımız zaman kendilerini çok değerli, vazgeçilmez sanan; söyledikleri ve yaptıklarıyla ülkenin gündemini belirleyen, bir süre çok etkili olmuş ve ülkeye, siyasete, toplum hayatına yön vermiş, burunlarından kıl aldırmayan, belli başlı kişilerin şu sıralarda esamesi bile okunmuyor. Mesela kimler?

Çevik Bir: 28 Şubat'ın kudretli(!) generali... Astığı astık, kestiği kestikti... Özellikle kartel medyasının postal yalayıcı gazetecileri, Erbakan Hoca ve dindarlar aleyhine kullanmak için ağzından çıkacak bir söze bakarlardı... Ülkenin askeri kanadını İsrail'in hizmetine sunmuştu. Hatta bu darbeci, cumhurbaşkanlığına aday olacak kadar ileri gitmişti. En son 28 Şubat davasından yargılandı, bir süre hapis yattı. Şimdi adını anan yok, 28 Şubat mağduru olup beddua edenlerden başka!..

Hikmet Uluğbay-Metin Bostancıoğlu: Ecevit Hükûmetinin Millî Eğitim Bakanları... İkisi de minicik kızları okullarından atmak, başörtülü kızlara ve Müslümanlara savaş açmakta çok mahirdi. Sonra Uluğbay'ı o küçücük kızların ahı tuttu ve intihar girişiminde bulundu. Ancak değerini oturdukları koltuktan alan bu adamlar, koltuktan indikten sonra bir daha hayırla anılmayacak şekilde unutuldular.

A. Necdet Sezer: Cumhurbaşkanı olduktan sonra millete ve değerlerine savaş açmıştı. Ramazanlarda özellikle milletin önünde su içip yemek yiyerek belli odaklara mesaj vermişti. Tek yaptığı icraat(!) kamusal alanı başörtülülerden ve dindarlardan korumak olmuştu. En son Tarık Akan'ın cenazesinde ortaya çıkmasa öyle bir cumhurbaşkanı olduğunu da kimse hatırlamayacaktı.

Erkan Mumcu: Adını ilk defa Mesut Yılmaz hükûmetinde bakan olunca duymuştuk. İstanbul Üniversitesi rektörü Alemdaroğlu'na ayar vermesiyle sevmiştik. 2007'deki meşhur cumhurbaşkanlığı seçiminde karanlık odaklarla hareket ederek kendi kendini bitirdi. Şimdi hatırlayan yok, varsa da hayırla anmadıkları kesin.

Abdüllatif Şener: Ak Parti'nin en önde gelen adamlarından biriyken karanlık odakların ve CHP'nin gazına gelerek cumhurbaşkanlığına heveslendi. Başörtüsü, şarap gibi konularda saçma sapan açıklamalarıyla büyük tepki topladı. Kendini olduğundan çok değerli sanıp Ak Parti'den ayrıldı. Kendini değerli kılan insanlara sırtını döndüğü gün bitti ve kibrinde boğuldu.

Bülent Arınç: Önce Mavi Marmara olayından sonra İHH ile ilgili, sonra 7 Haziran seçimleri öncesinde Melih Gökçek ile ilgili yaptığı açıklamalarla kendinden buz gibi soğuttu bizi. FETÖ için bizi cüppesini giymekle tehdit etmesi, tuz biber oldu hepsinin üstüne... 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yaptığı açıklama ise "Yuh!.." dedirtti hepimize!.. O gece anlamış FETÖ'nün silahlı terör örgütü olduğunu!.. 7 Şubat MİT darbesi, MİT tırlarının durdurulması, 17-25 Aralık darbe girişimleri onun için olağan şeylermiş yani!.. "Reis" dediği adamın "Bunlar terörist, bunlar Haşhaşi!.." sözleri onun için hiçbir anlam ifade etmemiş. Hâlâ dava arkadaşlarına değil de FETÖ'ye inanıyormuş 15 Temmuz'a kadar? Sürekli başımıza kaktığı 50 yıllık siyaset hayatının finalini böyle yapmamalıydı!..

Şimdi sizleri kimse hatırlamıyor, bizim için bile şaşırtıcı bir hızla toplum hafızasından siliniyorsunuz.