26 Nisan 2018 Perşembe

Bu zulüm arşı titretir, bu acı dağları eritir

Hırsızlık büyük suçtur, günahtır, insafsızlıktır, vicdansızlıktır!.. İnsan, kendisinden haksız yere ç/alınan her ne olursa olsun arkasından üzülür. Kendisinden bir şeyler ç/alan hırsıza ise ah eder!.. Kolay kolay affedemez hırsızı!..

Ya bu hayat hırsızlığı ise, ç/alınan hayatınızsa ne yaparsınız?

Malınız çalınsa yarın daha iyisine sahip olabilirsiniz, paranız çalınsa yarın daha çoğunu kazanabilirsiniz. Peki, ç/alınan hayatın yerine yenisini nasıl koyacaksınız? Ömürden giden günleri, ayları, yılları nasıl telafi edeceksiniz?

28 Şubat dönemi mağduru Müslüman mahkûmların yaşadığı dram tam da bu işte!..

Birileri onların hayatını çaldı, birileri bu hırsızlığa göz yumdu!.. Yıllar geçtikçe mağduriyetler katlandı, ahlar arşa yükseldi.

Bu zulümleri iliklerine kadar yaşayanlardan biri de Fikri Boylu ve ailesiydi!..

Yıl 1995... Fikri Boylu yeni evlenmiş... İki aylık evli... Yaşı henüz 22... Faili meçhul 40 cinayetten sorumlu tutularak Aralık 1995'te tutuklanıyor.

Olmadık işkencelerden geçiriliyor; ailesiyle, ölümle tehdit ediliyor ve hazır itirafnameler zorla imzalattırılarak suçlu ilan ediliyor.

Sonra mı? Ne yaptıysa suçsuz olduğuna ikna edemiyor kimseyi... Çünkü kurtlar, kuzuyu yemeye ahdetmiş bir kez!.. Suçsuzken suçlu ilan etmeye, hapse tıkmaya, ömründen yılları çalmaya kesin kararlılar. Ne emniyet güçleri ne savcılar ne hâkimler insafa geliyor!.. Hiçbiri de demiyor ki bu suçlamalar; bu yaştaki biri için akıl,mantık, insaf ve vicdan sınırlarının çok ötesinde!.. Hiçbir somut delil olmadığı hâlde gözünün yaşına bakmadan ağırlaştırılmış ömür boyu hapse mahkûm ediyorlar.

Tutuklandığında geride henüz yirmili yaşlarına bile ulaşmamış iki aylık hamile bir hanım bırakıyor. Hapse giriyor, çok büyük işkencelerden geçiriliyor, çok büyük sıkıntılar yaşıyor ama Müslüman yüreklerinde hep bir umut var!.. Bu yapılan büyük yanlışa biri dur diyecektir, bir insaf ve vicdan ehli bu kadar olmaz diyecektir.

Hapse girdikten yedi ay sonra ikizleri olur... Birine Hüseyin, diğerine Yahya adını verirler... Doğan bu bebeklerle umutlar yeniden tazelenir. Ancak yıllar geçer, beklenen umut güneşi bir türlü doğmaz.

Anne Şuheda Boylu; tek başına büyütmenin mücadelesini verir, henüz karı koca olarak bile birbirine alışamadan kendisinden koparılan kocası Fikri Boylu'nun emanetlerini...

Evin kirasını ödeyemez aylarca... Olumsuzluklar bırakmaz yakalarını... Yahya felç geçirir ve %99 bedensel engelli olarak devam etmek zorunda kalır hayat yolculuğuna... Duygusal bir çocuktur, babasını parmaklıklar ardında gördükçe bir başka bağlanır babasına... Babasını gördükten sonra ayrılırken hapishaneden, yüreğinden bir parçayı hep onunla mahkûm bırakır demir parmaklıklar ardında...

Günler, aylar, yıllar birbirini kovalar... Baba olduğunu göremeyen Fikri Boylu'ya oğulları Hüseyin'i evlendireceklerini söylerler bir gün... Doğduğuna şahit olamadığı oğlunun düğününe de şahitlik edemez babası... Oğlu Hüseyin evlenir, Muhammed Talha adını verdikleri torunu dünyaya gelir 2015 yılında... Baba olduğunu göremeden dede olmuştur artık Fikret Boylu!..

Ne yaptılarsa bu zulmün son bulması için cevap alamazlar. Yeniden yargılama için yaptıkları her başvuru, dilekçe incelenmeden reddedilir.

En son arkadaşlarından birinin yaptığı yeniden yargılanma talebinin kabul edilip tahliye edilmesi, son umudu olmuştur. Ancak kendisine böyle bir müjde verilmemiştir.

Bu arada hastalığı iyice ilerleyen oğlu Yahya da 2014'ten sonra ziyaretine gelememektedir. Hastalığıyla birlikte baba özlemi de artar. Özlem arttıkça hastalığı ilerler, hastalığı ilerledikçe babasını göremeden ölme korkusu yüreğinde iyice yer eder.

Ömrünün baharında cezaevine giren Fikri Boylu; yaşayamadığı hayatında yaş almış, yaşlanmış bir dededir artık. Geride gencecik bir kadın olarak bıraktığı hanımı, artık bir babaannedir. Doğduklarına şahit olmadığı ikizleri, kendinin cezaevine girdiği yaşı geçmiştir; biri baba olmuştur, diğeri ise yatağa mahkûm... Oğlu Yahya, günden güne erirken babasını göremeden, aynı evi paylaşamadan ölme korkusu içinde sürekli büyümektedir.

Ak Parti 2002'den beri iktidardır. İlk beş yılını saymazsak 2007'den beri ise muktedirdir. Bu zulmün bugüne kadar süregelmiş olmasının ne anlaşılabilir ne de kabul edilebilir bir gerekçesi vardır.

Abdurrahim KARAKOÇ üstad şöyle demiş:

Beni dinle ey kadı,
Bozuldu işin tadı,
Zulümse eğer adı,

Kenan yapsa da aynı,
Yunan yapsa da aynı...

Son olarak,

Yahya ve Hüseyin babasını, Muhammed Talha dedesini, Şuheda Hanım gencecik bir adam olarak kendinden koparılan kocasını daha fazla yaşlanmadan dört gözle beklemektedir.

Bu zulüm; gayretullaha dokunmadan, birilerinin ardından Fatiha okunmadan son bulsun... Yarından tezi yok; birileri bu sesi duysun, bu vicdansızlığa son versin!..

Kim bilir, yarın olur da biz olmayız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder